HAZİNEDEN SATIN ALINAN TAŞINMAZIN KESİNLEŞMİŞ ORMAN SINIRLARINDA KALMASI DURUMUNDA, TALEP EDİLEBİLECEK TAZMİNATIN TESPİTİNE DAİR YARGITAY GÖRÜŞLERİ
13 Ekim 2020ORMAN ŞERHİNİ BİLEREK TAPULU TAŞINMAZI SATIN ALANLAR YÖNÜ İLE MADDİ TAZMİNAT HAKKI MEVCUT OLUP OLMADIĞINA DAİR YARGITAY GÖRÜŞLERİ
13 Ekim 2020ORMAN KISITLAMASI YA DA ORMAN VASFINA DAYALI TAPU İPTALİ NEDENİYLE MÜLKİYET HAKKI İHLALİ SONUCU AÇILAN MADDİ TAZMİNAT DAVASINDA, HAZİNE YA DA ORMAN İDARESİNİN SONRADAN DAVAYA DAHİL EDİLİP EDİLEMEYECEĞİNE DAİR YARGITAY GÖRÜŞLERİ
Yargıtay, yakın zamana kadar, orman şerhi nedeniyle hazine ve/veya orman idaresine açılan maddi tazminat davalarında ;
-Dava sadece Orman İdaresine karşı açılmış ancak Hazinenin sorumlu olduğu kabul edilmiş ise, Hazinenin davaya dahil edilerek,
-Dava sadece Hazineye karşı açılmış ancak Orman İdaresinin sorumlu olduğu kabul edilmiş ise, Orman İdaresinin davaya dahil edilerek hüküm kurulması gerektiği yönünde kararlar vermekte idi.
Ancak son uygulama, dahili dava yolu ile taraf sıfatının kazandırılamayacağı gerekçesi ile davaya dahil ederek doğru hasım üzerinden hüküm kurulası görüşünden ayrılarak, husumet nedeniyle red kararı verilmektedir. Açıklanan hususa dair yargıtay kararları aşağıya eklenmiştir.
YARGITAY
- Hukuk Dairesi 2014/14833 E. , 2014/27932 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/12/2013
NUMARASI : 2012/202-2013/454
Taraflar arasındaki kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi, davalı Hazine vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
– K A R A R –
Dava, kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; dava konusu taşınmazın 1957 yılında yapılan tapulama çalışmaları sonucunda C. Ş. isimli şahıs adına tescil edildiği, davacının da satın almak suretiyle 21.01.1991 tarihinde taşınmaza malik olduğu, taşınmazın bulunduğu bölgede yapılan orman kadastrosu çalışmaları sırasında taşınmazın Kestanelik III Devlet Ormanı sınırları içerisinde kaldığının tespit edildiği ve bu nedenle taşınmazın tapu kaydı üzerine 09.04.1993’te satılamaz şerhinin konulduğu anlaşılmıştır.
Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa Md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1) Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır.
Mülkiyet hakkı, ancak kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.
Ne var ki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken; T.C.Anayasasının 90/5.maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS Hükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30.5.2006 tarih 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere; “… bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…”, “kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği…”, bu önlem alınırken “… başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği…”, kişinin “… kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı…” açıktır.
Diğer bir anlatımla, kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.
Somut olayda; dava konusu taşınmaz orman olarak sınırlandırılmış, malikin mülkiyet ve tasarruf imkanı ortadan kaldırılmıştır.
Davacının taşınmazı orman olarak sınırlandırıldığı ve taşınmazdan yararlanma ve tasarruf etme hakkı kısıtlandığı halde, tapusu davacı üzerinde diye tazminat talebinin reddi, Ek 1 nolu Protokolün 1.maddesi ile AİHS’nin 6. maddesine aykırıdır.
Bu nedenle, Orman olarak sınırlandırılan ve tapusu halen davacı üzerinde bulunan taşınmazın eylemli orman alanı olarak kullanılan bölümde kaldığından taşınmaza Orman Genel Müdürlüğü tarafından fiilen el atıldığı ve böylece kamulaştırmasız el atma olgusunun da gerçekleştiği sabit olduğundan bedelinin ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1) Dava konusu taşınmaz orman sayılan yerlerden olup, orman sınırları içerisinde bulunması nedeniyle davacının taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme hakkı kalmadığından, ayrı bir tüzel kişiliği bulunan Orman Genel Müdürlüğü davaya dahil edilip onun yönünden davanın kabulüne, Hazine hakkındaki davanın ise husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
2) Alınan raporlar, zemin değerinin tespiti açısından hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki;
Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda, emsal taşınmazların gerçek satış değerlerini yansıtmadığından bahisle, piyasa rayicinden söz edilerek taşınmazın zeminine değer biçilmiş olup, bu rapora göre hüküm kurulması mümkün değildir.
Bu durumda, taraflara tapu kaydı mahkeme kararı ile iptal edilen taşınmaza yakın bölgeden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüz ölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, gerektiğinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi için yeniden oluşturulacak bilirkişi kuruluyla keşif yapılarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden, eksik inceleme ile karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 01.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
- Hukuk Dairesi 2019/5320 E. , 2020/1263 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili Av. … tarafından istenilmekle, tayin olunan 10/03/2020 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine vekili Av. … ile davacılar … ve arkadaşları vekili Av. …, davalı … Yönetimi vekili Av. … geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacıların … ilçesi, … köyü, 125 ada 14 parsel sayılı taşınmazın hissedarları olduklarını, tapu kaydına orman şerhi işlendiğini, taşınmazın halen davacıların murisleri adına kayıtlı olup tapu kaydının iptali işleminin yapılmadığını, dava konusu somut olayda her ne kadar davacıların taşınmazının ellerinden alınmasının yasal bir dayanağı varsada karşılıklı hak ve adalet dengesinin sağlanması amacı ile mülkiyet hakkı sahibinin tazminat niteliğinde bir bedeli talep edebileceğini, Hazinenin dava konusu taşınmaza orman vasfı ile ilgili sınırlandırmayı bidayette tapu kaydına yazdırmadığı için sorumlu ve davacılara hak ve adalete uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olduğunu bu sebeplere binaen harçtan sarfınazar edilerek fazlaya ilişkin hakları mahfuz tutularak faizi ile birlikte 200.000,00.-TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; asıl dava bakımından davanın öncelikli olarak zamanaşımı nedeniyle reddine, mahkeme aksi kanaatte ise husumetten ve neticeten esas yönünden reddine, karşı dava bakımından davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın tamamının tapu kayıt malikleri adına olan tapusunun iptaline, davalıların taşınmaza müdahalesinin önlenmesine taşınmaz üzerinde bulunan irtifak hakkı, haciz ve ipotek şerhlerinin tapu üzerinden kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dahili davalı … vekili cevap dilekçesinde; Aleyhlerine açılan davanın öncelikle görev, zamanaşımı ve husumetten reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, davanın kabulüne dair verilen ilam, davalı Hazine vekilinin vaki istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 07/12/2017 tarih, 2017/2212 Esas ve 2017/2289 Karar sayılı ilamı ile, “…İlk derece mahkemesince asıl dava açısından davanın kabulüne karar verilmişse de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermek için yeterli olmadığı, Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca taşınmazın arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın burada belirtilen ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği ve Orman Yönetiminin karşılık davasında, el atmanın önlenmesi ve şerhlerin kaldırılması talepleri hakkında bir karar verilmediği..” gerekçesiyle kaldırılarak dosya mahkemesine iade edilmiş, diğer hissedar … tarafından aynı istemle açılan 2017/131 Esas sayılı dava dosyası ile eldeki dosya birleştirilmek suretiyle mahkemece yeniden yapılan yargılama neticesinde, Davanın kısmen kabulü ile,
Asıl dava açısından; davanın kabulü ile; dahili davalı … Hazinesine karşı açılan davanın kabulü ile; 453.264,87.-TL tazminatın, 200.000,00.-TL kısmının davanın açıldığı 29/06/2015 tarihinden, 253.264,87.-TL kısmının ise ıslah tarihi olan 23/03/2017’den itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Hazinesinden alınarak tapu kaydındaki hisseleri oranında davacılara verilmesine, davacılar adına varsa taşınmaz üzerindeki takyidatların bedele yansıtılmasına,
Orman Yönetimine karşı açılan davanın pasif husumet ehliyeti nedeniyle reddine,
Birleşen 2017/131 Esas sayılı dava dosyası açısından; davanın kabulü ile; davalı … Hazinesine karşı açılan davanın kabulü ile; 377.906,97.-TL tazminatın, 250.000,00.-TL kısmının davanın açıldığı 15/08/2017 tarihinden, 127.906,97.-TL kısmının ise ıslah tarihi olan 05/10/2018’den itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Hazinesinden alınarak davacıya verilmesine, davacılar adına varsa taşınmaz üzerindeki takyidatların bedele yansıtılmasına, birleşen 2015/272 Esas sayılı dava dosyası açısından;
Davacının tapu iptal ve tescile ilişkin davasının kabulü ile dava konusu … ili, … ilçesi, Hamidiye köyü, 125 ada 14 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline,
Davacının el atmanın önlenmesi ve hacizlerin kaldrılması taleplerinin reddine, karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesince … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/10 Esas ve 2019/29 Karar sayılı kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından 1976 yılında davacılar tarafından satış yoluyla edinilen tazminata konu Hamidiye köyü 125 ada 14 parselin, 1995 yılında yörede yapılan orman kadastro çalışmasında tahdit sınırları içine alınması üzerine tapu kaydına 1996 yılında orman şerhi işlendiği, asıl davanın 29/06/2015 tarihinde, birleşen 201/131 E. sayılı davanın ise 15/8/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
1-Davalı Hazine vekilinin … ve arkadaşları tarafından açılan asıl davaya ilişkin temyiz itirazları yönünden; 4721 sayılı TMK’nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.” hükmü yer almakta olup, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi gereğince açılacak davalarda, zarardan Hazine sorumludur. Asıl davada davacı yanca, Orman Yönetimine husumet yöneltilerek dava açıldığından Orman Yönetimi yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddi doğru ise de, tazminat
davasında Orman Yönetimi ve Hazine arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığına ve Hazinenin sonradan davaya dahil edilmiş olmasının ona taraf sıfatı kazandırmayacağına göre hakkında usûlunce açılmış bir dava bulunmayan Hazine aleyhine tazminata hükmolunması doğru görülmemiştir.
Anılan husus gözetilmeksizin, eksik inceleme sonucunda ilk derece mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesisi ve bu karara karşı yapılan Hazinenin istinaf başvurusunun esastan reddi kararı hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
2- Davalı Hazinenin birleşen davaya ilişkin temyiz itirazları yönünden; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. – 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. – 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. – 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Somut olaya gelince ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişi adına oluşturulduğu, daha sonra satış yoluyla 1/4 hissesinin davacıya geçtiği, bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararlarının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur.
Bu nedenle; mahkemece, davacının oluşan zararının Hazine tarafından karşılanması gerektiği yönündeki kabulünde ve arazi niteliğinde olan taşınmaza net gelir metodu ile dava tarihinde henüz tapu kaydı iptal edilmediğinden birleşen dosyanın dava tarihine göre yani 2017 yılına göre değer biçilmeye çalışılmasında yöntem olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Yine Dairemizce Yalova bölgesinden intikal eden dosyalarda kapitalizasyon faiz oranı % 4 kabul edilmekte olduğundan davalı Hazine vekilinin bu yönlerdeki temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, hükme esas alınan bilirkişi raporunda il tarım müdürlüğünün gönderdiği … ilçesindeki münavebe listesinden farklı bir münavebesi yapıldığı, yine değerlendirme tarihi olan 2017 yılına ilişkin ilçe tarım müdürlüğü verilerinin getirtilmediği, bilirkişlerce uygulanan obejktif değer artışının gerekçeleri olan taşınmazın belirtilen kurumlara, yollara ve şehir merkezine mesafesinin şehir haritası üzerinde fen bilirkişi eliyle gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; çekişmeli taşınmaz arazi niteliğinde olduğundan çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmi verileri (2017 yılına ait) ilçe tarım müdürlüğünden getirtildikten sonra bilirkişilerden yeniden çekişmeli taşınmazın sulu-kuru olup olmadığı, yerleşim alanına uzaklığı, iklim şartları, toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu ve objektif değer artışı sağlayacak tüm özelliklerinin de araştırılarak elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılıp net gelir yöntemiyle değerlendirme tarihindeki gerçek değerinin hesaplattırılması, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerlendirme tarihine göre tespit ettirilmesi, bilirkişilerden uygulanacak objektif değer artışını gerekçelendirdikleri, taşınmazın konumunu ve çevresindeki yakın imar parsellerini de gösterecekleri kroki hazırlamaları istenerek raporu denetleme imkanı sağlanarak, davacının zararının saptanması, ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yetersiz ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna dayalı verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazinenin asıl dava ve birleşen dava yönünden temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILARAK, dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, kararın bir örneğinin ise 6100 sayılı HMK’nın 373/1. maddesi gereğince bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, bozma nedenine göre asıl davada Hazine vekilinin diğer temyiz itirazlarının ve sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2.540,00.- TL. vekalet ücretinin asıl ve birleşen dosya davacılarından alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine, 10/03/2020 günü oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY
- Hukuk Dairesi 2018/5544 E. , 2019/3030 K.
“İçtihat Metni”
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi dahili davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 16/09/2013 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ., …… yüzölçümü ile kayıtlı bulunan taşınmazı satın aldığını, kadasro çalışmaları sırasında bu tapunun kapsamında kalan 505 ada ve 37 sayılı parsellerin müvekkii adına tespit edilmesine rağmen, Orman Yönetiminin itirazı üzerine, kadastro mahkemesinin kesinleşen kararı ile 505 ada 1 sayılı parselin 34.997,16 m²’sinin 505 ada 43 orman parseli olarak ve 37 sayılı parselin ise tamamının orman olarak Hazine adına tescil edildiğini, müvekkilinin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bir sicil kaydına güvenerek işlem yaptığını, aradan 40 yıl geçtikten sonra bir Devlet kuruluşu olan Orman Yönetiminin Devletin sicil kaydının doğru olmadığı gerekçesi ile açılan davanın hukuki dayanağının …. vermiş olduğu kararlara uygun olmadığını ileri sürerek 505 ada 37 sayılı parsel ve 505 ada 43 parsel sayılı taşınmazların bedeline karşılık gelecek şimdilik 50.000,00 TL’nin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ise 27/04/2015 tarihli harçlı ıslah dilekçesi ile talebini 1.528,475,99 TL’ye yükseltilerek dava tarihinden itibaren işleyen faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş, 25/01/2016 tarihli yeniden ıslah dilekçesi ile mahkemece kesinleşen tarihine göre belirlenen değerin kabul edilmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren faiziyle tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Yargılama sırasında Hazine davalı sıfatı ile davaya dahil edilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulü ile 983.127,32 TL tazminatın 24/07/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm dahili davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece usul ve kanuna aykırı olarak hüküm kurulmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 124/3. maddesinde yer alan “maddi hatadan kaynaklanan ve dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.” düzenlemesi dışında dahili dava yolu ile taraf değişikliğine gidilmesi mümkün değildir. Usul hukukumuzda dahili dava müessesesi bulunmayıp, HUMK’nın 49-52. maddeleri (6100 sayılı HMK’nın 61 vd. md.) uyarınca, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen kişi, dava açıldıktan sonra ihbar ya da dahili dava dilekçesi ile davada taraf sıfatını kazanamayacağı gibi, ıslah yoluyla dahi davada taraf değişikliğinin olanaklı bulunmadığı ve husumetin mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiği açıktır.
Dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine göre açılan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat niteliğindedir. Davanın saptanan bu niteliğine göre husumetin Hazineye yöneltilmesi zorunludur.
……Ancak; davacı … Yönetimine husumeti yönelterek dava açmıştır. Yargılama sırasında Hazine davaya dahil edilmişse de dava açıldıktan sonra ihbar ya da dahili dava dilekçesi ile davada taraf sıfatı kazanılamayacağı gibi, ıslah yoluyla dahi davada taraf değişikliğinin olanaklı bulunmadığı ve husumetin mahkemece res’en dikkate alınması gerektiği gözetilmeden hakkında usûlüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmayan Hazine aleyhindeki davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; dahili davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 02/05/2019 günü oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY
- Hukuk Dairesi 2015/13353 E. , 2016/10971 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil ile tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayılı hükmün; Dairemizin 20/01/2015 gün ve 2014/8750 E. – 2015/93 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davalılar Orman Yönetimi ve Hazine vekilleri tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya içindeki tüm belgeler incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 24.08.2011 havale tarihli dava dilekçesinde; … ilçesi, … köyünde bulunan 102 ada 1 parsel sayılı taşınmazın müvekkili tarafından 1990 yılında…. isimli kişiden satın alındığı, ancak daha sonra … Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı kararı ile orman tahdidi içinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptaline ve taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesine rağmen hükmün hâlen tapu sicilinde infazının yapılmadığını öne sürerek taşınmazın yeniden müvekkili adına tesciline, aksi takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000.- TL tazminatın en yüksek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemi ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı İl Müdürlüğüne husumet yönelterek dava açmış, 25.04.2013 havale tarihli dilekçesi ile harcını da yatırarak davasını ıslah etmiş ve tazminat istemini bilirkişi raporları doğrultusunda 394.604,00.- TL artırmıştır.
Davalı idare vekili, çekişmeli taşınmazın hükmen orman olduğunu ve 17.02.2001 tarihli yazı ile tescil için istemde bulunulduğunu, tazminata ilişkin hukukî sorumluluklarının da bulunmadığını beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, … Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı kararı ile çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptaline ilişkin kararının 22.09.1995 tarihinde kesinleştiği, orman alanlarında kalan taşınmazın zilyetlik yoluyla iktisap edilemeyeceği gerekçesiyle mülkiyet ve tazminata ilişkin davanın reddine karar verilmiş, verilen hüküm davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 24.12.2013 gün 2013/8758-12152 E-K. sayılı ilamı ile [“ … dava konusu 102 ada 1 parselin Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı kararı ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle tesciline karar verildiği, ancak hâlen tapu sicilinde infazının yapılmadığı belirtilerek yeniden adına tescili, aksi takdirde Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca tazminat istemli olarak terditli dava açıldığı, taşınmazın mülkiyetinin Türk Medenî Kanununun 705. maddesi uyarınca kesinleşen mahkeme kararı sonucunda tapu sicilinden önce kazanılması nedeniyle kuru mülkiyeti Hazine, kullanım hakkı Orman Yönetimine geçtiğinden ve tapu sicilinin tutulmasından dolayı Devletin objektif sorumluluğunun bulunduğundan, husumetin Orman Yönetimi ve Hazineye yaygınlaştırılarak taraf teşkili sağlandıktan ve tarafların delilleri toplandıktan sonra uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi …”] gereğine değinilerek bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan ve taraf teşkili sağlandıktan sonra davacının tescil ve tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyizi üzerine Dairemizin 20/01/2015 gün ve 2014/8750 E- 2015/93 K. sayılı ilamı ile ikinci kez ve oyçokluğu ile bozulmuştur.
Davalı Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri karar düzeltme dilekçelerinde; tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 22.09.1995 tarihi itibarıyla davacının mülkiyet hakkını kaybettiği ve taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği, 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin bu tarihte işlemeye başladığı ve 22.09.2005 tarihinde dolduğu, davanın ise 24.08.2011 tarihinde ve zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı, bu nedenle mahkemenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin kararının yerinde olduğu gerekçesiyle karşı oy doğrultusunda bozma ilamının kaldırılarak yerel mahkeme kararının onanmasını talep etmiştir.
Dava, tapu iptal ve tescil, olmazsa Medenî Kanunun 1007. maddesi uyarınca açılan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın tümü ile reddine ilişkin önceki tarihli ilk hüküm Dairemizce; “husumetin Hazineye de yaygınlaştırılması gerektiği” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra taraf teşkili sağlanmış, davaya dahil edilen Hazine vekilinin süresinde verdiği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’inde bulunması üzerine mülkiyete yönelik davanın orman alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle, tazminata yönelik davanın da zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Yerel mahkemece verilen bu son hüküm davacı vekilince temyiz edilmiş, Dairemizce yapılan inceleme sonucunda davacı vekilinin tapu iptal ve tescil davasına ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra tazminat davasında verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde özetle “Terkin tarihine kadar davacı tapu maliki olup, zararın da terkin ile gerçekleştiği dikkate alındığında Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin … Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı ilâmının kesinleşmesinden sonra ve tapu sicilinin terkin edildiği tarihten itibaren başlatılması gerektiği, buna göre davada henüz zamanaşımı süresinin işlemeye başlamadığı” gerekçesiyle tazminat davası yönünden verilen hükmün bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Bilindiği üzere TMK’nın 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur” denilerek Devletin objektif sorumluluğu düzenlenmiştir. Devletin bu maddeden kaynaklanan sorumluluğundan söz edilebilmesi için öncelikle bir zararın meydana gelmesi ve bu zararın da tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanması zorunludur. TMK’nın 704. maddesinde açıklanan tapuda kayıtlı taşınmaz mülkiyeti, aynı Kanunun 705. maddesi uyarınca kural olarak tescil ile kazanılır. Bu halde tescil kurucu nitelikte olduğundan yeni malik tescille mülkiyeti kazanırken varsa eski malikin mülkiyet hakkı da terkin veya tapu kaydının iptali ile aynı tarihte sona ermektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu genel kuralın ayrık hali (istisnası) açıklanmış ve miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde taşınmaz mülkiyetinin tescilden önce kazanılacağı öngörülmüştür. Kanunda sınırlı olarak sayılan bu ayrık hallerde taşınmaz mülkiyetinin kazanılabilmesi için tescilin (dolayısıyla eski malikin mülkiyet hakkını kaybetmesi için de terkin veya tapu iptalinin) zorunlu olmadığı, taşınmaz mülkiyetinin bu hallerin gerçekleşmesi ile tescil gerekmeksizin kazanılacağı, bu hallerde tescilin kurucu değil açıklayıcı nitelikte olduğu gerek bilimsel öğretide ve gerekse Yargıtay içtihatlarında tartışmasız kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince; dosya içeriğinden davaya konu … ili, … ilçesi, … köyü 102 nolu parselin davacı adına tapuda kayıtlı iken Orman Yönetimi tarafından açılan dava sonucunda … Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün 1994/38-443 sayılı ilâmı ile tapu kaydının iptaline ve 3402 sayılı Kanunun 22. maddesi uyarınca kesinleşmiş orman tahdidine ilişkin kayıt ve belgelerin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılmasına karar verildiği, bu kararın davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 04.04.1995 gün ve 1995/1251-3973 E.K. sayılı ilamı ile onanmasına karar verildiği ve karar düzeltme isteminin reddi ile 22.09.1995 tarihinde kararın kesinleştiği, ancak hükmün infaz edilmediği, tapu sicilinde halen davacının malik olarak göründüğü anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ve TMK’nın 705. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen özel hüküm gözetildiğinde tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 22.09.1995 tarihi itibarıyla davaya konu taşınmazın mülkiyetinin el değiştirerek Hazineye geçtiği, davacının mülkiyet hakkını kaybettiği kuşkusuzdur. Bu halde tescil kurucu değil açıklayıcı nitelikte olduğundan hüküm doğrultusunda Hazine adına tescilin yaptırılmaması ancak yeni ve gerçek malik olan Hazinenin taşınmazla ilgili herhangi bir tasarruf işlemi yapmasına engel olur. Bunun dışında mülkiyetin kazanılıp kaybedilmesi yönünden sonuca etkisi bulunmamaktadır.
6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. (818 sayılı Kanunun 125.) maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresi alacağın muaccel (istenebilir) hale geldiği gün işlemeye başlar ve 10 yıl sonra aynı gün dolar. Somut olayda davacının mülkiyet hakkını mahkeme kararı ile kaybettiği 22.09.1995 tarihi itibarıyla zararın doğduğu ve bu tarihte tazminat alacağının muaccel (istenebilir) hale geldiği gözetildiğinde zamanaşımı süresinin 22.09.2005 tarihinde dolduğu, davanın açıldığı 24.08.2011 tarihi itibariyle 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin fazlasıyla geçtiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca mahkemenin zamanaşımı nedeniyle tazminat davasının da reddine ilişkin kararı yerinde olduğundan hükmün onanması gerekirken maddi yanılgı sonucu bu olgu gözden kaçırılarak hükmün bozulmasına karar verildiği anlaşıldığından davalı Hazine ve Orman Yönetiminin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ: 1- Dairenin 20/01/2015 gün ve 2014/8750 E-2015/93 K. sayılı BOZMA KARARININ ORTADAN KALDIRILMASINA,
2- İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 22.09.1995 tarihi itibarıyla davaya konu taşınmazın mülkiyetinin el değiştirerek Hazineye geçmiş olmasına ve bu tarih itibarıyla tazminat alacağının muaccel (istenebilir) hale gelmesine, 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin de bu tarihten başlaması gerekmesine, tazminat davasının genel zamanaşımı süresi geçtikten sonra 24.08.2011 tarihinde açılmış olmasına ve davalı Hazinenin de süresinde zamanaşımı def’inde bulunmasına, yerel mahkemece bu olgular gözetilerek tazminat davasının da reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan yerel mahkemenin 21/05/2014 gün ve 2014/59 E- 2014/247 K. sayılı hükmünün ONANMASINA 21/11/2016 gününde oybirliği ile karar verildi.