Tapu Sicilinin Yanlış Tutulmasından Kaynaklanan (MK 1007 – ORMAN ) Tazminat Davası
18 Ocak 2018Yabancı Plakalı Aracın Neden Olduğu Kaza Sonucu Vefat Nedeniyle Tazminat Davası
18 Ocak 2018TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
SAPANCA
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2011/374 Esas
KARAR NO : 2012/201
HAKİM : ..........
KATİP : ..........
DAVACI : ÖZGÜR ERAY TAŞ - Rüstempaşa Mah.Ersin Cad.No:31 54600 Sapanca/ SAKARYA
DAVALI : 1- Ç. F. - .... Levent Beşiktaş/ İSTANBUL
VEKİLLERİ : Av. D. E. - ...Levent Beşiktaş/ İSTANBUL
Av. D. K. - ... Levent Beşiktaş/ İSTANBUL
DAVALI : 2- A. İ. K. E. - ... Ağaoğlu My City Ümraniye/ İSTANBUL
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 05/12/2011
KARAR TARİHİ : 17/05/2012
Mahkememizde görülmekte bulunan tazminat davasının açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Yapılan yargılama toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde;
Davacı Özgür Eray TAŞ 05.12.2011 tarihli dava dilekçesinde; avukatlık meslek kuralları gereği, avukatın avukat aleyhine dava açmadan önce, bağlı bulunduğu baroya bilgi verme yükümlülüğü bulunduğundan, bu yükümlülüğü yerine getirerek, huzurdaki davayı, "haksız eylemin gerçekleştirildiği" yetkili Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açmaları gerektiğini, davalıların, "E.&Ö. Avukatlık ve Danışmanlık Bürosu" adı altında, istihdam eden ve edilen olarak avukatlık hizmetlerini ifa ettiklerini, davalılardan Ç. F. imzası ile ancak E&Ö Avukatlık ve Danışmanlık Bürosu antetli kağıdı üzerine ve diğer davalının da vekil sıfatı ile adının yazılı olduğu dava dilekçesi ile, Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/265 Esasında kayıtlı davayı açtıklarını, numarası yazılı dava dosyasına sunulan dava dilekçesi ve emsal Yargıtay kararları, Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/4 Esasında kayıtlı ve vekil sıfatı ile yürüttüğü davaya sundukları dilekçe içeriğinin ve eklerinin birebir kopyası olduğunu, kopyalanmış davadaki asıl hak sahiplerinin, konuları ile ilgili olarak, kendisine geldiklerini ve tüm hukuki ve emsal davaya ilişkin bilgileri şifahen kendisinden aldıklarını, tahminlerine göre davanın sahibi tarafından davalı avukatlara bilgi verilmiş olduğunu ve asıl dava dosyası içeriğinin davalılarca uygun olmayacak bir şekilde elde edilmiş olduğunu, yaklaşık 10 yıllık meslek hayatında, normal yoldan talep edilen tüm emsal mahkeme kararlarını, emsal dava dilekçelerini ve buna benzer hazırlıklarını, büyük bir mutlulukla meslektaşlarıyla paylaştığını önemle belirtmek istediğini, ancak meydana gelen bu olayda, ilgili hukuk bürosunu arayıp, "keşke benden talep etseydiniz ya da izin alsaydınız daha şık olurdu" beyanı üzerine; "Avukat bey yanılıyorsunuz, biz o dava üzerinde büro olarak 3-4 aydır çalışıyoruz, yanlışınız var" denilmesi ve kendisinin haksız kişi konumuna sokulmasının, kendisini son derece rahatsız ettiğini, meslektaşların, birbirlerinden yardım isteyebileceğini ancak, yönteminin ise bu şekilde olmaması gerektiğini, kopyalanan dava dilekçesinin, uzun bir çalışmanın ve emeğin ürünü olduğunu, dilekçede sunulan AİHM kararları özetlerinin, titiz bir çalışma sonucu tespit edildiğini, tapusu iptal edilmeyen ancak orman şerhi konulan taşınmazlar yönünden ilgili AİHM ve Yargıtay kararları incelenip yorumlanarak hazırlanmış bir dava dilekçesi olduğunu, söz Konusu dava dosyasının, alanında ilk olumlu yerel mahkeme dava dosyası olduğunu, daha doğru bir ifade ile, tapusu iptal edilmeden, şerh konulmak suretiyle mülkiyetin ihlal edildiği varsayılarak açılmış olunan emsal nitelikte bir dava olduğunu, tapusu iptal edilerek açılan başkaca dava dosyaları bulunduğunu, davalı tarafça, hiçbir emek harcanmadan ve izin alınmadan dava dilekçesinin kopyalanarak dava açılması ve daha da önemlisi, kendileri arandığında yanlış değerlendiren kişinin kendisi olduğunun belirtilmesinin son derece üzücü bir durum olduğunu, dava dilekçeleri mahkemece incelendiğinde, özel bir uzmanlık gerektirmeden dilekçelerin birebir kopya olduğunun görüleceğini, bu durumun tespiti için bilirkişiye ihtiyaç bulunmadığı kanaatinde olduklarını, kaldı ki, mahkeme hakiminin kendi bilgi ve tecrübesi ile konu hakkında sonuca varabilecek ise, bilirkişi incelemesi yaptırmamasının usul ekonomisi gereği olduğunu, dilekçelerde göze çarpan en önemli hususun ise, davalı tarafın, kopyalama hususunda kendi müvekkilinin TC kimlik numarası yerine, kopyalama yaptığı dilekçede kendisinin müvekkili olan kişinin TC kimlik numarasını yazacak kadar ileri gitmiş olması olduğunu, somut olayda, Yargıtay 11.HD.'nin 07.06.2007 tarih ve 2006/929E., 2007/8748K. Sayılı kararında belirtilen, haksız rekabet türü olan "paraziter davranış" olgusunun söz konusu olduğunu, ayrıca TTK'nun 59.maddesi ve dava dilekçesi ekinde sunulu Yargıtay kararı (Yargıtay 11.HD.'nin 20.11.2000 tarih ve 2000/7648 E - 9054K.) uyarınca, istihdam edenin maiyetinde çalışan kişinin hizmetini ifa ederken gerçekleştirdiği haksız eylemlerden istihdam edenin de sorumlu olacağının hüküm altına alındığını, davalılardan Ç. F.'ın, diğer davalının yanında SGK kaydı ile çalışan ve dolayısıyla istihdam edilen kişi konumunda olduğunu, daha da önemlisi, yetki belgesi ile dava açan kişi konumunda olduğunu, dolayısıyla, davalılar arasında sıkı bir irtibatın mevcut olduğunu, davalıların, hukuk bürosu olarak çalıştıklarını ve dolayısı ile işlemi gerçekleştiren kişinin, istihdam eden ile birlikte müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğunu, TTK'nun 61.maddesi uyarınca, tüm masrafların davalı taraflardan tahsil edilmek üzere, gerekçeli kararın, ulusal çapta dağıtımı olan gazetede yayınlanmasını talep etmeleri gerektiğini, açıkladıkları nedenlerle, davanın kabulü ile; davalıların haksız rekabete (paraziter davranışa) neden olduklarının tespitine, l ,00TL. manevi tazminata, masrafı davalılardan tahsil edilmek üzere gerekçeli kararın ulusal gazetede ilanına ve tüm yargılama masraflarının davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalı A. İ. K. E. 26.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davacının 05.12.2011 tarihli dilekçesi ile haksız rekabetin tespiti ve manevi tazminat talepli işbu davayı açtığını, davacı yanın iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, davacının işbu davayı Sapanca Mahkemelerinde açması nedeniyle, davanın esasına yönelik beyan ve itirazlarını belirtmeden önce Mahkemenin yetkisine itiraz etmesi gereğinin hâsıl olduğunu, 6100 sayılı HMK'nun "Genel Yetkili Mahkeme" başlıklı 6. maddesinin; "Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir." şeklinde olduğunu, yine aynı kanunun "Davalının Birden Fazla Olması Halinde Yetki" başlıklı 7. maddesinin ise;"Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır..." şeklinde olduğunu, işbu mevzuat düzenlemeleri çerçevesinde yetkili mahkemenin İstanbul veya Ümraniye Mahkemeleri olup, her ne kadar davacı tarafından tebligat adresi olarak işyeri adresi gösterilmişse de, yerleşim yerinin Sapanca olmadığı dolayısıyla da yetkili mahkemenin Sapanca Mahkemeleri olamayacağının aşikâr olduğunu, bu çerçevede davanın yetki itirazları doğrultusunda reddine karar verilmesini talep ettiğini, davacının iddia ettiği üzere uyuşmazlığa sebep olan eylemden Türk Ticaret Kanunu'nun 59. maddesi uyarınca istihdam edeninde sorumlu olması gerektiğini bildirmek suretiyle, işbu davadaki taleplerini kendisine yönelttiğini, dilekçenin kapsamında ayrıntılarıyla açıklayacağı üzere avukatların yürüttüğü mesleki işler için Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağını, dolayısıyla davada taraf sıfatına haiz olmadığından, işbu davanın taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, avukatların bizzat eğitimini aldıkları şekilde mesleklerini bağımsız bir şekilde icra ettiklerini, bir davada yetki belgesi ile görevlendirilen avukatın, kendi mesleki bilgi ve tecrübesi ile hareket edeceğini, dosyada asıl vekâletnamesi bulunan avukattan bağımsız olarak hukuki işlemlerde bulunduğunu, avukatlık mesleğinin, doğası itibariyle duruşmalarda söz almak, beyanda bulunmak, taraflara soru sormak gibi anlık işlemleri bünyesinde barındırdığını, eğer yetki belgesi ile davayı takip eden avukat ile vekâletname sunan avukat arasında bir bağ kurulacak olursa bu durumda yetki belgeli avukatın her işleminde diğer avukatı bilgilendirme ve izin almak zorunda kalacağını, böyle bir uygulamanın hem hayatın hem de avukatlık mesleğinin gerçekleri ve akışıyla bağdaşmayacağını, avukat tarafından hazırlanan dilekçelerinin eser kapsamında değerlendirilmeyeceğini, davacının, evvelce ikame ettiği bir davada kullandığı dava dilekçesinin kendisince izinsiz olarak kullanıldığını iddia ederek haksız rekabetin mevcudiyetinin tespitini talep ve dava ettiğini, dava konusu dilekçe incelendiğinde, Fikri Sınai Eserler Kanunu kapsamında "eser" olarak kabul edilemeyeceğini ve "münhasırlık" olgusundan uzak olduğunun kolayca anlaşılmakta olduğunu, her ne kadar davacının dilekçesinin uzun bir çalışma sonucu oluşturulduğunu, dava dilekçesinde bulunan emsal Yargıtay kararları ve AİHM kararlarının kendi araştırması sonucunda bulunduğunu iddia etse de dilekçenin devamında örneklendirilen bilimsel makale ve Yargıtay Kararları ışığında bu iddiaların mesnetsiz olduğunun açık olduğunu, Kayıhan İçel'in İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:5 Sayı:10 Güz 2006/2 s.99-107'de yayınlanan makalesinde aynen; "Dilekçelerin biçimsel içeriği HUMK'da açıklanmış olup, uyulmaması itiraz halinde dilekçenin iptali sonucunu getirdiğinden standart olan dilekçe formatları üzerinde tekel kurmaya imkân veren bir uygulama kabul edilemez. Öte yandan mahkeme kararları da FSEK hükümlerine göre hukuki korumadan yararlanmadığından mahkeme kararında dilekçe içeriğinin aynen veya özet şekilde yer alması halinde kararın ayrılmaz bir parçasını oluşturduğundan üçüncü şahısların veya başka avukatların kararı bütün olarak veya sadece savunma veya iddiayı herhangi bir davada iddialarını desteklemek için kullanmaları esere tecavüz oluşturmaz. Zira profesyonel işleri müvekkillerine hukuki yardım sağlamak olan avukatların mevzuatı ve içtihatları bilme ve kullanma yasal yükümlülükleri vardır. Dilekçelerde hukuki deliller kısmında, uygulanacak yasa maddeleri ve bunların yorumu yapılır. Normatif değeri olan yasa maddeleri ile bilimsel bilgiler üzerinde hukuki tekel oluşturulamayacağından bunların dilekçe sahibi dışındaki şahıslar tarafından kullanılması serbesttir. Ancak dilekçeler bazen çok istisnai durumlarda sahiplerinin kişisel yorum ve araştırmaları itibariyle korunan eser niteliğinde olabilir. Ancak bunun için kullanılan bilginin kamusal alana girmemesi ilk kez avukat tarafından savunuluyor olması, diğer bir anlatımla orijinal olması, minimum bir fikri yaratıcılığı taşıması zorunluluğu vardır. Her avukat mesleğini icra ederken yasaların kendisine tanıdığı yetkileri kullanır ve kendisine tanınan haklardan ve araçlardan yararlanır. Bu araçlardan en önemlilerinden biri avukat dilekçeleridir. Avukat bu dilekçeleri hazırlarken tüm kaynaklardan yararlanır ve bu kaynaklardan yargıya etkili olabilecekleri dilekçesinde gösterir, etkili olmayacağını düşündüklerine ise dilekçesinde yer vermez. Avukat dilekçelerinin eser kapsamına girmesi kabul edildiği takdirde bu mesleğin icrasında büyük güçlüklerle karşılaşılır; eser sahibi olduklarını iddia eden avukatlar müvekkillerinin haklarını savunmayı bırakıp, telif haklarının peşine düşerler. İşte ceza hukuku normları böyle bir kaosun oluşmasına hizmet edemez." şeklinde kaleme aldığını, makalede özetle, Yargıtay ve AİHM kararlarının "bilgiye ulaşmanın kısıtlanamaması" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bilimsel bilgiler üzerinde hukuki tekel oluşturulamaması gerektiği, avukat dilekçelerinin eser niteliği kazanabilmesi için ilk kez o avukat tarafından savunulması gerektiği üzerinde durulduğunu, Yargıtay kararlarının bugün piyasada satılan birçok bilgisayar programıyla, istenilen kanunun istenilen maddesine göre ayrıştırılabildiğini, hatta belirli cümleleri içeren kararların saniyeler içerisinde kullanıcıların erişimine açılmakta olduğunu, AİHM kararlarının ise mahkemenin resmi internet sitesinde uyuşmazlığa konu dilekçedeki gibi süzülebildiğini, sözleşmenin hangi maddesinin hangi ülke tarafından ihlali sonucu ne kadarlık tazminata hükmedildiğinin rahatça ortaya çıkartılabildiğini, mevcut AİHM ve Yargıtay kararlarının sadece mahkemeler önünde değil birçok bilimsel eser ve makalede de yer aldığını, bu meyanda, davaya konu dilekçenin "eser" kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğini, avukatların Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olmadığını, avukatlar için Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağını, davacı tarafın TTK.'nun 61. maddesi uyarınca, gerekçeli kararın ulusal çapta dağıtımı olan gazetede yayınlanmasını talep etmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, avukatlık mesleğinin temel özelliğinin kamu hizmeti amacı gütmesi olduğunu, niteliği itibari ile serbest meslek kategorisinde değerlendirilen avukatlar arasındaki rekabetin ticari rekabet olarak nitelendirilemeyeceğini, davacının uyuşmazlık konusunun TTK'da düzenlenen haksız rekabet maddesinin uygulama alanına girdiği gerekçesiyle TTK'nda yer alan ilgili madde uyarınca hükmün yayınlanmasını talep ettiğini, ancak bu istemin avukatlık mesleğinin ticari bir iş olarak nitelendirilemeyeceğinden dolayı kabul edilmesinin mümkün olmadığını, Türk Ticaret Kanunu'nda hangi işlerde bu kanun hükümlerinin uygulanabileceğinin açıkça belirlediğini, adı geçen kanunun "Ticari Hükümler" başlıklı 1. maddesinin; "Türk Ticaret Kanunu, Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir cüzüdür. Bu kanundaki hükümlerle, bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen her hangi bir müesseseyi ilgilendiren muamele, fiil ve işlere dair diğer kanunlarda yazılı hususi hükümler, ticari hükümlerdir." şeklinde olduğunu, ticari hükümlerin uygulama alanına ilişkin bu hususun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun E.1947/15 K. 1947/22 sayılı kararında aynen; "Ticaret Kanunumuzda tam bir tarifi yapılmamış olan ticari muamelenin adi yani medeni muameleden tefriki hususundaki müşkilatı bertaraf edecek bir ölçünün bulunmaması mahkemelerin vazifesini ve esbabı sübutiyenin nevini tayin ve faiz miktarının serbestisi bakımından ihtilaflar doğurmaktadır." şeklinde ifade olunduktan sonra, alelumum serbest meslek sahiplerinin yaptığı muamelelerin ticari muamele sayılamayacağının hüküm altına alındığını, Avukatlık Kanun'unda "Avukatlığın Mahiyeti", "Avukatlıkla Birleşemeyen İşler" ve "Avukatların Birlikte veya Avukatlık Ortaklığı Şeklinde Çalışmaları" başlıklı maddelerde sırasıyla; "Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir.'' , "Aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görev, sigorta prodüktörlüğü, tacirlik ve esnaflık veya meslekin onuru ile bağdaşması mümkün olmayan her türlü iş avukatlıkla birleşemez.", "Avukatlar, meslekî çalışmalarını aynı büroda birlikte veya avukatlık ortaklığı şeklinde de yürütebilirler. A)Aynı büroda birlikte çalışma:Birlikte çalışma, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın meslekî çalışmalarını bir büroda yürütmeleridir. Bu birlikteliğin tüzel kişiliği yoktur, yapılan iş ticarî sayılmaz. B) Avukatlık ortaklığı: Avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın bu Kanuna göre mesleklerini yürütmek için oluşturdukları tüzel kişiliktir. Avukatlık ortaklığının çalışması meslek çalışması olup, ticarî sayılmaz ve vergilendirme bakımından şahıs şirketlerine ilişkin hükümler uygulanır" şeklinde düzenleme bulunduğunu, ilgili yasa maddelerinden de görüleceği üzere, avukatların tacir olmadığı gibi avukatlar tarafından yürütülen işlerin de ticari iş olarak nitelendirilemeyeceğini, dolayısıyla avukatların yürüttüğü mesleki işler için Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağını, bu durumda avukatlar için Türk Ticaret Kanunu'nun haksız rekabete ilişkin maddelerinin dayanak gösterildiği işbu davaya konu taleplerin reddi gerektiğini, bu husustaki görüşlerini destekleyen Yargıtay'ında kararlarının bulunduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2006/929E.- 2007/8748K. sayılı kararında aynen; "Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı tarafından hazırlanan şikâyet dilekçesindeki ve davalılarca da adli mercilere sunulan dilekçelerdeki yazı ve açıklamaların, konusunda araştırma yapan bir avukat tarafından edinilen bilgi birikimi, mesleki tecrübe ve mevzuat incelemesi ile yazılabilecek mutad dilekçe tertip ve ifade tarzının üzerinde kabul edilebilecek şekilde, hukuki görüşlerin ve vakıaların sunuluşu, düzenlenişi, bilgilerin derlenişi ve seçilmeleri itibariyle FSEK'nın 1/B ve 2/1. maddeleri uyarınca ilim ve edebiyat eseri olarak korunması için gerekli olan şekilde sahibinin hususiyetini taşıma unsurunu içeren bir dilekçe niteliğinde bulunmamasına, serbest meslek mensupları (avukatlar, doktorlar, mimarlar vb. ) arasındaki rekabetin TTK'nın 56 vd. maddeleri kapsamında bir ticari rekabet olarak kabul edilemeyecek olmasına ve davada BK'nın 48. maddesi koşullarının da gerçekleşmemiş bulunmasına göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanması gerekmiştir." şeklinde olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 1988/2889E. 1989/2929 K. sayılı kararında aynen; "Ticari işlere ait olan haksız rekabet hakkında Türk Ticaret Yasası hükümleri saklıdır. Yanlar ve özellikle davalı yan tacir olmadığından davada bir ticari rekabet söz konusu olamaz. Türk Ticaret Kanunu 56-65. maddelerinde haksız rekabeti düzenlemiş, ancak BK.nun 48, maddesini kaldırmamıştır. Bu suretle tacirler arasındaki haksız rekabete TTK. hükümleri, tacir olmayanlar (iki berber gibi) arasındaki haksız rekabete ise BK.nun 48. maddesi uygulanacaktır. Nitekim TTK'nun tasarısında, BK.nun 48. maddesinin kaldırılması öngörüldüğü halde, komisyon "ticari sahadaki haksız rekabet için konulmuş bulanan haksız rekabet hükümleri iktisadi hayatın diğer sahalarında tatbik yeri bulamayacağından BK.nun 48. maddesinin kaldırılması teklifinin uygun görmediğini" belirtmiş, ancak "BK.nun 48. maddesindeki hükümle yeni TTK. arasındaki tatbik sahası farkını belirtmek üzere BK.nun 48. maddesine bir fıkra eklenmesini uygun bulmuş ve 6763 sayılı TTK. Mer'iyet ve Tatbik Şekli Hakkında Kanunun 41/11-a maddesi ile BK.nun 48. maddesine "ticari işlere ait olan haksız rekabet hakkında TTK. hükümleri mahfuzdur" fıkrası eklenmiştir. Bu suretle ticari haksız rekabet ile ticari olmayan haksız rekabet birbirinden açık bir biçimde ayrılmış bulunmaktadır (Bkz. Prof. Dr. Yaşar Kara Yalçın, Ticaret Hukuku, 1968, 1 giriş, Ticari işletme, sh. 447, 450 ve devamı)."şeklinde hüküm altına alındığını, mahkeme hükmünün ulusal çapta yayın yapan bir gazetede yayınlanmasının özellikle ticari işletmelerin isimlerinin, ürünlerinin ve markalarının taklit edilmesi sonucunda toplumda yaşanan yanıltıcı, aldatıcı imajın düzeltilmesi amacıyla TTK'da düzenlendiğini, davacının böyle bir maddi zarara uğramadığını, uyuşmazlık TTK kapsamında olmadığından bu hükmün uygulanmasına hukuken imkân bulunmadığını, açıkladığı nedenlerle itirazlarının kabulü ile öncelikle usule ilişkin itirazları doğrultusunda davanın usulden reddine, taraf sıfatı yokluğundan davanın reddine, haklı itirazları çerçevesinde davacının sair taleplerinin esastan reddine, yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Davacı Özgür Eray TAŞ replik layihasında; dava dosyasına sundukları Yargıtay 11.HD.'nin 07.06.2007 tarih ve 2006/929 E. - 2007/8748K. sayılı kararında, "kamusal alana giren bu bilgilerin dilekçede ifade ediliş tarzı kopya edilmiş ise başkasının emeği ve çabasından çıkar sağlama şeklinde haksız rekabetin bir türü olan paraziter davranış" olarak değerlendirildiğinin netlik kazandığını, Yüksek mahkeme kararları gereği durumun, BK.nun 48. Maddesi kapsamındaki haksız rekabet olarak değerlendirilmekte olduğunu, Türk Hukukunda, avukatın dilekçesinin kopyalanması ile ilgili olarak davamıza ışık tutacak olan tek kararın, belirttikleri karar olduğunu, dolayısıyla, ortada haksız rekabet yoktur denilmesinin hukuksal hiçbir dayanağı bulunmadığını, yukarıdaki açıklama ışığında, yetkili mahkemenin de paraziter davranışın gerçekleştirildiği yer mahkemesi olacağının aşikar olduğunu, açıkladıkları nedenle yetki itirazının reddi gerektiğini, davalılardan birinin, diğerinin yanında SGK kaydı ile olmak üzere aynı büroda çalışmakta olduklarını, daha da önemlisi, davanın açılışı, asıl vekalet alan K. E.'in Ç. F.'a yetki belgesi düzenlemesi ile gerçekleştirildiğini, dava dosyasının asıl sorumlusunun, yetki belgesi düzenleyen kişi olduğunu, Avukatlık Kanunu'nun 171.maddesinin ikinci fıkrasında, yetki belgesi düzenleyen avukatın, müvekkiline karşı sorumluluğunun düzenlendiğini, sorumluluğun müşterek ve müteselsilen olduğunun açıkça yazıldığını, dolayısıyla, aynı sorumluluğun üçüncü şahıslar açısından da geçerli olduğunun kabulü gerektiğini, dolayısıyla, tarafların birbirleriyle herhangi bir bağlarının bulunmadığını beyan etmesinin, hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, bu davadaki sorumluluğun cezai değil, hukuki sorumluluk olduğu hususunu önemle belirtmek istediğini, sonuç olarak, yanında SGK kaydı ile çalışan ve kendisine yetki belgesi düzenlenen kişi ile beraber asıl avukatın sorumlu olması gerektiğini, aksinin, hayatın olağan akışına ters olduğunu, davalının husumet itirazının reddi gerektiğini, davalı tarafın esasa ilişkin beyanlarına karşılık olmak üzere ise; kendisinin tanzim ettiği dilekçenin, internette ya da kitaplarda bulunabilecek formatta hazırlanan bir dilekçe olmadığını, öyle olsaydı, davalı tarafın kendisinin dilekçesi ve eklerini kullanmaktansa, belirttiği kaynakları tercih edeceğini, dolayısıyla müvekkilinin TC kimlik numarasına kadar kopyalanmış bir dava dilekçesi ile dava açmayı meşru kabul etmenin mümkün olmadığını, bu nedenlerle davalıların itirazlarının reddi ile davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiğini bildirmiştir.
Yapılan yargılama toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde;
Dava, haksız rekabetin bir türü olan "paraziter davranış" nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Davanın yasal dayanağı, Borçlar Kanunu'nun 48. maddesidir.
HMK'nun 16. maddesi hükmüne göre;"Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir." Davaya konu "paraziter davranış"ın gerçekleştiği yer Sapanca'dır. Zira, davaya konu dilekçe Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'ne sunulmuştur. Bu nedenle yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
Yetki belgesi düzenleyen avukatın, yetki verdiği avukatın yaptığı işlerden müşterek ve müteselsilen olduğunda şüphe yoktur. Bu nedenle somut olayda her iki davalıda müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Davanın esasına gelince; dosyamız içerisine alınan, mahkememizin 2011/265 E. sayılı dosyasındaki dava dilekçesi ile 2011/4 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinin içeriklerinin aynı olduğu, 2011/4 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinin 2011/265 E. sayılı dosyasındaki dava dilekçesinin kopya edilmiş hali olduğu, bu şekilde davalıların davacının emeği ve çabasından çıkar sağladıkları kanaatine varıldığından davanın kabulüne karar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davanın kabulüne, haksız rekabet nedeniyle 1,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2- Peşin alınan harcın mahsubuyla 2,75 TL bakiye karar ve ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazineye irat kaydına,
3- Davacı tarafından yapılan 18,40 TL başvuru harcı, 18,40 TL peşin harç, 0,60TL dosya bedeli, 61,00TL posta gideri olmak üzere toplam 98,40TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
4- Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin yapan davalının üzerinde bırakılmasına,
5- Taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, tarafların yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde mahkememize verilecek temyiz dilekçesi ile Yargıtay da temyizi kabil olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/05/2012
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10544
KARAR NO : 2013/13926
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/05/2012
NUMARASI : 2011/374-2012/201
DAVACI : Özgür Eray Taş
DAVALI : 1-Ç. F. 2-A. İ. K. E.
Davacı Özgür Eray Taş tarafından, davalı Ç. F. vd. aleyhine 05/12/2011 gününde verilen dilekçe ile haksız rekabetin tespiti ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 17/05/2012 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili Avukat N. Ö. tarafından istenilmekle dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 5236 sayılı Yasa ile eklenen ek 4. madde gereğince HUMK'nun 427. maddesi uyarınca kararın temyize konu bölümünün 1.690,00 TL'yi geçmemesi durumunda karar kesindir. Somut olayda temyize konu olan tutar, bu düzeye ulaşmadığından davalıların temyiz inceleme isteğinin reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10/09/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
.......... .......... ..........