Çatalca’da Orman Sınırları İçerisinde Kalan Tapulu Taşınmaz Nedeniyle Açılmış Tazminat Davasıdır
25 Nisan 2018Sinop’ta Orman Sınırları İçerisinde Kalan Tapulu Taşınmaz Nedeniyle Açılmış Tazminat Davasıdır
25 Nisan 2018Sapanca’da Orman Sınırları İçerisinde Kalan Tapulu Taşınmaz Nedeniyle Açılmış Tazminat Davasıdır
T.C.
SAPANCA
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2016/42 Esas
KARAR NO : 2018/78
HAKİM :
KATİP :
DAVACI : S. L. A.
VEKİLİ : Av. ÖZGÜR ERAY TAŞ – Rüstempaşa Mah.Ersin Cad.No:31 54600 Sapanca/ SAKARYA
DAVALI : 1- SAPANCA ORMAN İŞLETME ŞEFLİĞİ – Sapanca.Orman İşletme Şefliği Sapanca/ SAKARYA
VEKİLLERİ : Av.
Av.
DAVALI : 2- SAPANCA MALMÜDÜRLÜĞÜ – Sapanca Malmüdürlüğü Sapanca/ SAKARYA
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Tapu Sicillerinin Tutulması Kaynaklı Rücuen)
DAVA TARİHİ : 11/02/2016
KARAR TARİHİ : 23/02/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/03/2018
Mahkememizde görülmekte bulunan Tapu İptali Ve Tescil (Zilyetliğe Dayalı) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 11/02/2016 havale tarihli dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilinin Sapanca ilçesi, Uzunkum köyü. 250 parsel sayılı 15.130 m² yüzölçümündeki taşınmazı, 28/02/1989 tarihinde tapuda hiçbir sınırlayıcı kayıt olmadan satın ve devir aldığını, bilahare, taşınmazın kesinleşmiş orman sahasında kaldığından bahisle kaydına 09/04/1993 yılında 332 yevmiye ile “Orman/satılamaz” şerhi konulduğunu, davaya konu taşınmazın, 5.025 m² yüzölçümündeki bölümünün kesinleşmiş orman sahasında kaldığını, davacı müvekkilinin taşınmazını 1997 yılında satmak istediğinde taşınmazın belirli bir bölümünün kesinleşmiş orman sahasında kaldığını öğrendiğini, kendisine ormanda kalan bölümünü ayrı bir parsel olarak ifraz eder ise, orman sahasında kalmayan bölümünü, üçüncü şahıslara satabileceğinin beyan edildiğini, bu bilgiler ışığında davacı müvekkilinin 23/07/1997 tarihinde taşınmazını “Orman alan/satış yasaklılığı olan ve olmayan bölüm olarak” ifraz ettiğini, bugün itibariyle bahse konu taşınmazın, 869 parsel numarası ile halen davacı müvekkili adına tapuda kayıtlı olduğunu, ancak tapu kaydı üzerinde şerh mevcut olduğunu, davacı müvekkilinin 20/01/2016 tarihi itibariyle, taşınmazına konulmuş olunan orman şerhinin kaldırılmasını için orman idaresine başvuru yaptığını, orman idaresine yapmış oldukları şerhin kaldırılması talebine karşılık orman şerhinin kaldırılamayacağına dair cevap gönderildiğini, müvekkilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, izah edilen nedenle TMK’nun 1007 maddesine dayalı iş’bu maddi tazminat davasını açtıklarını, taşınmazın tapu kaydında görülen vasfının tarla olduğunu, ancak fiili durumu itibariyle arsa vasfında değerlendirilebilecek taşınmaz olduğunu, fazlaya ilişkin hak ve talepleri saklı kalmak üzere şimdilik 1.000 TL olarak açtıkları kısmi alacak davasının dava tarihinden itibaren işleyeceği yasal faizi ile birlikte kabulüne karar verilmesini, aynı kapsamda davaya konu 869 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman vasfı ile hazine adına tapuya kayıt ve tescilini, tüm yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı tarafdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili 29/03/2016 tarihli cevap dilekçesinde özetle; 3402 sayılı Kadastro kanununun 12/3 maddesine göre şerhin kaldırılmasına ilişkin davanın süresi içerisinde açılmadığından reddi gerektiğini, dava konusu taşınmaza orman şerhi 1993 yılında konulduğunu, dava zamanaşımı süresinin geçtiğini, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin gerektiğini, orman şerhinin konulmasında müvekkili idaresinin tasarrufu olmadığını, kaldırılmasında da tasarruf yetkisi söz konusu olamayacağını, davanın öncelikle husumet nedeniyle reddine, dava konusu taşınmazın tapu kaydına satılmaz şerhi konulması ve bu şerhin kaldırılmasında hiçbir tasarruf yetkisi olmayan Maliye Hazinesi açısının davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, Orman Genel Müdürlüğünün davaya dahil edilmesi gerektiğini, AİHS 1no’lu protokolün 1.maddesi mülkiyet malikten alınması veya diğer müdahaleler için herhangi bir tazminat hakkının açıkça düzenlemekte olduğunu, bu maddeye göre mal ve mülk donulmazlığına müdahale için “Kanun tarafından öngörülmüş olmalı, kamu yararı amaçlanmalı, demokratik bir toplumda gerekli olmalı” olduğunu, orman sınırları içerisinde kalan bir yere özel mülkiyet verilemeyeceğini, dolayısıyla sözleşme şartlarının ihlal edilmediği kanısında olduklarını, her ne kadar açılan davanın reddi gerekmekte ise de yargılama neticesinde mahkeme aksi kanaate varacak olsa dahi, davacının tapusunun iptalinde kamu yararının bulunması, taşınmazın özel mülkiyete konu edilebilecek bir alanda yer almaması ve davacının taşınmazı uzun süreden beri kullandığı da değerlendirilerek Borçlar Kanununun ilgili maddeleri gereğince hakkaniyete uygun bir indirim yapılarak tazminat miktarının belirlenmesi gerektiğini, ayrıca iş’bu davanın açılmasına müvekkili idarenin sebebiyet vermediği de gözetilerek hak ve nezaket kuralları çerçevesinde adilane bir karar verilmesi gerektiğini, yargılama sonunda davanın kabulü ile tespit edilen taşınmaz bedelinin tazminat olarak davacı tarafa ödenmesi yönünde bir karar verilecek olsa dahi, davaya konu taşınmazın orman vasfıyla hazine adına tescili hususunun unutulmamasını, aksi takdirde idarenin hak kaybı söz konusu olacağını, açılan davanın öncelikle husumet yönünden reddine, esesa girildiği takdirde hukuki dayanaktan yoksun olarak açıldığından esastan reddine, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 06/04/2016 tarihli dilekçesi ile, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin bu kapsamda yürütülen başka bir dava dosyası ile ilgili olarak karar düzeltme kapsamında ortaya çıkan yeni içtihadı doğrultusunda, orman genel müdürlüğüne izafeten Sapanca Orman İşletme Şefliğini davaya dahili davalı olarak eklediğini beyan etmiştir.
Davalı Orman idaresi vekili 10/05/2016 tarihli cevap dilekçesinde özetle; orman idaresin bu tür davalarda yasal hasım olmasının söz konusu olmayacağını, bu nedenle husumet yönünden itirazlarının bulunduğunu, Sakarya ili, Sapanca ilçesi, Uzunkum mahallesinin 6831 sayılı orman kanununun 3302 sayılı kanunla değişik hükümlerine göre orman kadastrosu ve 2/B çalışmalarının tamamlanarak 1993 yılında askıya çıkartılarak kesinleştiğini, dava konusu parsellerle ilgili açılan davanın, 6831 sayılı yasa gereği süresi içerisinde açılmamış olduğunu, davanın süresi içerisinde açılmadığından dolayı hak düşürücü süre sebebi ile usulden reddinin gerektiğini, dava konusu taşınmaza 1993 yılında şerh konulduğundan 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, Yargıtay içtihatlarına göre bu tip davalarda zamanaşımının 10 yıl olduğunu, Sapanca Orman İşletme Şefliğince yapılan 04.05.2016 tarihli inceleme raporuna göre; 250 nolu parsel ifraz edilerek 869, 897 ve 898 nolu parsellere bölündüğünü, bu parsellerden 897 ve 898 nolu parseller orman sınırları dışında kalmakta olup 869 nolu parselin tamamının Devlet Ormanı sınırları içerisinde kaldığını, 897 ve 898 nolu parsellerin tapu kaydında da herhangi bir şerh bulunmadığını, kesinleşmiş orman kadastro çalışmalarına göre orman vasfında olan ve hukuki bir değeri olmayan bir tapunun her zaman iptalinin istenebileceği gerçeği karşısında yerel mahkemece tazminata hükmedilmemesi gerektiğini, özel mülkiyete konu olmayan taşınmazlar her nasılsa tapuya tescil edilmiş olsa bile, bu durum taşınmazın niteliğini değiştirmeyeceğinden tescil işlemi yok hükmünde olup, bu tür taşınmazlar hakkında M.Y’nın 1023. (931) Maddesinde belirtilen iyi niyetle iktisap iddiasında bulunulamayacağını, dava konusu parselin orman kadastro haritası, eski memleket haritaları ve hava fotoğraflarında orman olarak görülmesi, devlet ormanlarına bitişik olması, orman muhafaza karakteri taşıması ve meyil durumu itibari ile 6831 SK 1. madde hükmünce orman sayılan yerlerden olduğundan özel mülkiyete konu olması ve tapuya bağlanması Anayasanın 169. hükmü gereğince mümkün olmadığı gibi üzerindeki tesislerin de özel mülkiyete konu olması ve tapuya bağlanması Anayasanın 169. hükmü gereğince mümkün olmadığını, mezkûr parselin tamamının en eski memleket haritasında çalılık ve yapraklı orman işaretli yeşil renkli sahaya isabet etmekte olduğunu, etrafının yeşil renkli orman görüntülü saha ile çevrili olduğunu, yerleşik Yargıtay İçtihatlarında, öncesi orman olan bir yer üzerindeki orman örtüsü yok edilmiş olsa dahi salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli ve bu yönde karar verilmelidir denildiğini, öncelikle davanın husumet yokluğundan ve zamanaşımı ile hak düşürücü süre yönünden reddini, olmadığı takdirde yasal dayanaktan yoksun davanın esastan reddini, davacı tarafından talep edildiği üzere dava konusu 869 nolu parsel orman niteliğinde olduğundan parselin tapu kaydının iptali ile orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tescilini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Taşınmazın tapu kaydı, krokisi ve orman şerhine ilişkin bilgi ve belgeler dosya arasına alınark mahallinde keşif yapılmasına karar verilmiştir.
Fen bilirkişi 21/06/2016 tarihli raporunda; davaya konu Uzunkum Mahallesi 869 parsel sayılı taşınmaza ait kadastro pafta örneğini davalı parsele zeminde aplike ettiğini, dava konusu parselin tapu kaydında 5.025 m2 ile tarla vasfında olduğunu, davalı taşınmazın tapu kaydının şerhler bölümünde 08/04/1993 tarih ve 291 yevmiye ile orman idaresi tarafından satılamaz şerhi konulduğunu, zeminde yapılan inceleme ve tetkik neticesinde taşınmazın içerisinde herhangi bir yapılaşma ve tarımsal faaliyet olmadığı taşınmaz içerisinde çam ve meşe gibi çeşitli ağaçların bulunduğunu belirtmiştir.
Orman Yüksek Mühendisi 30/06/2016 havale tarihli raporunda; keşif günü çekerek raporuna eklediği fotoğraflardan görüleceği üzere davalı taşınmazın üzerinde tam kapalı olmak üzere meşe, gürgen ve ıhlamur türünde orman ağaçlarının mevcut olduğu, toprağın killi, kumlu, balçık esmer orman toprağı vasfında olduğu, genel arazi meylinin %15 civarında olduğu ve toprak muhafaza karakteri taşıdığı, davalı taşınmazın içinde bulunduğu Uzunkum köyü sınırları içerisindeki ormanların 6831 sayılı kanuna göre kadastrosu ve aynı kanunun 2/B madde uygulama çalışmalarının 1 nolu orman kadastro komisyonu tarafından yapılarak 25/01/1993 tarihinde askı mazbatası ile ilan edildiği, tapulu gayrimenkullerin orman sınırları içerisinde kalması halinde tapu sahiplerinin ilan tarihinden itibaren 10 yıl içinde dava açma haklarının olduğunun yapılan ilanda belirtilmiş olduğu, kadastronun 25/01/2003 tarihinde kesinleşmiş olduğu, kesinleşen orman kadastrosuna göre davalı taşınmazın 45-57 orman sınır noktalarını birleştiren parsel içerisinde kalan Ambarköprü Devlet Ormanı sınırları içerisinde orman sayılan alanlar içerisinde kaldığı belirtilmiştir.
İki Ziraat ve bir emlakçı bilirkişinin bulunduğu bilirkişi kurulunca hazırlanan 28/09/2016 havale tarihli raporda taşınmazın tarla vasfında olduğu, m2 birim fiyatının 142,50TL olduğu, taşınmazın net gelir metoduna göre değerinin 716.062,50TL olduğu belirtilmiştir.
Taşınmazın İmar durumu, emsal taşınmazların bilgileri dosya arasına alındıktan sonra, gelen yazı cevapları ile tarafların rapora itirazları doğrultusunda ek rapor aldırılmak üzere dosya önceki bilirkişilere tevdi edilmiş olup bilirkişi kurulunca hazırlanan 01/06/2017 havale tarihli ek raporda taşınmazın tarla vasfında olduğu, m2 birim fiyatının 121,13TL olduğu, taşınmazın net gelir metoduna göre değerinin 608.678,25TL olduğu belirtilmiştir.
Davacı vekilinin 08/06/2017 tarihli talep dilekçesinde özetle; hazırlanan rapora yasal anlamda eksilik söz konusu olduğu için itirazlarını sunduklarını, dava konusu taşınmazın değerinin belirlenmesine dair bilirkişi heyetinde, yeni bilirkişilik yasası uyarınca, SPK Değerleme Uzmanının bulunması zorunlu olduğunu, bu eksikliğn giderilmesi için, dosyanın duruşma günü beklenmeksizin alanında uzman bir SPK Değerleme Uzmanına tevdii ile, ek rapor alınmasını talep etmesi üzerine Mahkememizce düzenlenen 07/08/2017 tarihli ara karar ile davacı vekilinin talebinin kısmen yerinde olduğu anlaşıldığından, davanın Tapu İptal ve Tescil davası olması nedeniyle yeniden keşif tarihi verilerek keşif yapılmasına, keşfe gidilirken eski keşif heyetine ek olarak bir SPK Lisanslı Gayrimenkul Değerleme Uzmanının da alınmasına dair karar verilerek ara karar taraflara tebliğe çıkartılmıştır.
Fen bilirkişisinin 11/09/2017 havale tarihli raporunun içeriğinin 21/06/2016 tarihli rapor ile benzer olduğu anlaşılmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen 04/10/2017 havale tarihli raporda; taşınmazın tarla vasıflı olduğu ve kıymetinin net gelir metoduna göre hesaplandığını, m2 birim fiyatının 121,13TL olduğu ve toplam değerinin 608.678,25TL olduğu belirtilmiştir.
Orman Yüksek Mühendisi tarafından düzenlenen 12/01/2018 havale tarihli raporun içeriğinin 30/06/2016 havale tarihli raporu ile benzer mahiyette olduğu görülmüştür.
Davacı vekili 01/02/2018 tarihli dava değerinin ıslahı konulu dilekçesinde özetle; şimdilik 1.000TL kaydı ile açtıkları kısmi davada, dava değeri belirlendiğinden ve yeni rapor aldırılmadığından belirlenen değer olan 608.678,25TL olarak davanın ıslahının gerektiğini, davayı sadece Hazine aleyhine açmış iken, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin dosyada mevcut olan karar düzeltme kararı nedeniyle orman idaresinin yasal hasım olarak davaya dahil edildiğini, ancak orman idaresinden herhangi bir tazminat talep edilmediğini, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin ekte sunulu kararına göre talep var ise, ıslah edilen bedele de dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiğini, arz ve izah edilen nedenlerle, haklı davanın kabulüne ve 608.678,25TL maddi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı Hazineden tahsiline, diğer davalı Orman İdaresi Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin kararları uyarınca yasal hasım olduğundan ve dava dilekçesinde de orman idaresinden herhangi bir tazminat talebi bulunmadığından orman idaresi yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini talep etmiş, ıslahına ilişkin ıslah harcını yatırdığına dair makbuzu dosyaya sunmuştur. Islah dilekçesi davalı taraflara usulüne uygun tebliğ edilmiştir.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin emsal kararı olan 11/05/2017 tarih ve 2015/16469 Esas, 2017/4322 Karar sayılı kararında “Davacılar vekili dava dilekçesiyle Sapanca ilçesi Dibektaş köyü 458 parsel sayılı 9.160 m2 yüzölçümündeki taşınmazın tapuda davacılar adına kayıtlı olduğunu, taşımazı Aralık 2013 tarihinde üçüncü kişiye satmak istediklerinde tapu kaydının beyanlar hanesinde orman ile ilgisi olduğuna ilişkin şerhi gördüklerini, taşınmazın orman ile ilgisinin olmadığını, bu şerhin mülkiyet hakkını kısıtladığı, çekişmeli parselin orman tahdidi içinde kalmakla tapu kaydının hukuken değerini yitirdiğini, tapu kaydının ayrıca iptaline gerek kalmadığını, şerh nedeniyle zarara uğradıklarını belirterek öncelikle taşınmazın tapu kaydında bulunan şerhin terkinini olmadığı takdirde ise çekişmeli parselin orman sınırları içinde kalması nedeniyle uğranılan zararın şimdilik 10.000,00.-TL’sinin davalılardan alınarak davacılara verilmesini istemiş, davayı 03/02/2015 tarihinde ıslah ederek miktarı 294.860,40.-TL’ye yükseltmiş, 19/02/2015 tarihli celsede ise davanın sadece TMK’nın 1007. maddesi kapsamında tazminat istemine ilişkin olduğunu beyan etmiştir. Mahkemece davada 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, TMK’nın 1007. maddesi gereğince tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen karar usul ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; her ne kadar Devlet ormanlarının özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, 1975 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün davacılar murisi M D adına oluşturulduğu, Orman Yönetimi tarafından açılan dava sonucu çekişmeli 458 parsel sayılı taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptaline ve orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın 15/04/1997 tarihinde kesinleştiği, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur. Ancak 4721 sayılı TMK’nın “sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan tüm zararlardan Devlet sorumludur.” Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü yer almakta olup, anılan yasal düzenleme nedeniyle Orman Genel Müdürlüğü aleyhine tazminat davası açılmaz. Somut olayda ise Hazine yanında Orman Genel Müdürlüğüne de husumet yöneltilmiş olup, yukarda açıklanan gerekçeye istinaden Orman Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın pasif taraf sıfatı yokluğu nedeniyle usûlden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esası hakkında hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca açılan tazminat davaları, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesi (Borçlar Kanununun 60. maddesi) uyarınca taşınmaz mülkiyetinin yitirildiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tâbi olup, somut olayda taşınmaz mülkiyetinin yitirildiği 15/04/1997 tarihi ile davanın açıldığı 24/04/2014 tarihi dikkate alındığında dava tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği anlaşılıyor ise de, zamanaşımı itirazında bulunmak davanın taraflarına, dolayısıyla Hazineye ait iken, eldeki davada taraf sıfatı bulunmayan Orman Genel Müdürlüğünce cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı itirazında bulunulmuş olup, bu durumdan zamanaşımı itirazında bulunmayan Hazine’nin yararlanması mümkün değildir. Başka bir deyişle, pasif taraf ehliyeti bulunan Hazine tarafından usulüne uygun olarak yapılmış bir zamanaşımı itirazı olmadığından, taraf sıfatı bulunmayan Orman Yönetiminin yapmış olduğu zamanaşımı itirazı geçerli olmayıp, mahkemece davanın esasına girilerek toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” denilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin emsal kararı olan 13/12/2011 tarih ve 2011/10631 Esas, 2011/14629 Karar sayılı kararında “…1) Tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan devlet sorumlu olup, davanın davalı sıfatıyla Hazine aleyhine açılması gereklidir. Orman Yönetiminin davalı sıfatı bulunmayıp, aleyhine açılan davanın husumetten reddi doğru olduğundan, davacı gerçek kişinin bu yöne temas eden temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir…” denilerek TMK 1007. Maddesine göre orman idaresine karşı açılan işbu davada yerel mahkeme tarafından, husumetten reddine karar verilmesinin doğru olduğu belirtilmiştir.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin emsal kararı olan 06/04/2017 tarih ve 2015/11081 Esas, 2017/2933 Karar sayılı kararında “..Dava konusu taşınmazların tapusu halen davacıların murisi adına yaşamakla beraber, orman şerhi tapu malikinin mirasçıları olan davacıların tasarruf yetkisini kısıtlar nitelikte olduğundan ve idare tarafından tapu iptali – tescil davasının açılmasını beklemeye gerek olmadan, tapu maliki tarafından da kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan bölümlerin maliki olduğu parselden ifrazını ve bu bölümün mülkiyetini kaybetme nedeniyle doğacak zararın tazminini istemeye engel bir durum bulunmadığından, taşınmazların kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalmak suretiyle hukuki değerini yitirdiği belirlenerek taşınmazların orman olan kısımları açısından, taşınmazların kişiler adına olan tapu kayıtları henüz iptal edilmediğinden zamaşımı süresinin de dolmadığı kabul edilerek, oluşan bu zararın tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak, mahkemece tazminat isteminin tapu iptali tescil istemini de içerdiği kabul edilerek taşınmazların orman olan kısımları açısından tapu iptal ve orman vasfı ile tescili husunda karar verilmesi gerekirken, yalnızca tazminat istemi hakkında karar verilmesi isabetsizdir. Ayrıca; mahkemece, dava konusu taşınmazların değerlendirme tarihi (dava konusu taşınmazların davacıların murisleri adına olan tapu kayıtları henüz iptal edilmediğinden değerlendirme tarihi dava tarihi olarak esas alınmalıdır) itibari ile arsa mı yoksa arazi mi olduğu belirlenip bu konuda taraflara delillerini ibraz etmek üzere süre verildikten sonra, taşınmazlar arsa vasfında ise emsal karşılaştırması yapılarak; arazi vasfında ise gelir metodu esas alınarak dava tarihindeki değerinin tespiti için mahallinde yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi kurulu raporuna göre bedel belirlenmesi gerekirken, böyle bir değerlendirme yapmadan taşınmaza soyut ifadelerle bedel tespit eden rapora göre yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.”
İncelenen evrak ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacının talebinin Sakarya İli, Sapanca İlçesi, Uzunkum köyü, 869 parselde kayıtlı taşınmazın tapu kaydına orman şerhi işlenmesi ve bu şerhin kesinleşmesi nedeniyle TMK’nun 1007 maddesine göre fazlaya ilişkin hak ve talepleri saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine dair karar verilmesi talebine ilişkin olduğu, yargılama devam ederken davacı vekilinin Orman İdaresinin davaya davalı olarak eklenmesine ilişkin dilekçe sunduğu, tapu kayıtları, orman şerhine ilişkin bilgi ve belgeler ile imar durumu, emsal kayıtlar dosya arasına alınarak mahallinde yapılan ikinci keşif neticesinde alınan bilirkişi raporuna göre, fen ve orman bilirkişisince orman olduğu belirtilen taşınmazın net gelir metoduna göre değeri belirlenmiş olup, davacı tarafça bu bedel üzerinden talebin ıslah edildiği ve buna ilişkin ıslah harcının yatırıldığı, aldırılan bilirkişi raporları dikkate alınarak dava konusu taşınmazın kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı ve taşınmazın hukuken devlet ormanı sayıldığı, dolayısıyla taşınmazın üzerindeki orman şerhinin davacının kullanım hakkını %100 oranında engellediği, zira orman şerhi bulunan bir taşınmazda taşınmazın hiçbir zirai, ticari ve başkaca bir faaliyete konu edilemeyeceği anlaşılmakla ikinci kez yapılan keşif sonucu bilirkişilerce denetime elverişli ve somut olaya uygun şekilde hazırlanan bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle rapora göre taşınmazın devlet ormanı içerisinde kalan kısmının toplam değerinin 608.678,25TL olduğu, taşınmazın orman sayılan kısmının tahdidinin kesinleştiği ve tahdide yönelik iptal davasını açma süresinin geçtiği, özel mülk olarak tescilinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, iş bu davanın yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre TMK’nun 1007. Maddesine göre tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklı olarak hazine aleyhine açılabileceği, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre Orman idaresine karşı açılması halinde husumetten reddine karar verilmesi gerektiği dikkate alınarak davanın davalı orman idaresi yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davacı adına kayıtlı taşınmazın orman niteliğinde olduğu sabit olmakla davacının taşınmazın değerini talep etmekte hukuki yararının bulunduğu anlaşılarak, davanın davalı Hazine yönünden kabulü ile, 608.678,25TL’nin yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ıslahla arttırılan miktar da dahil olmak üzere dava tarihi olan 11/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine, tapu kaydındaki tüm takyidatların bedele yansıtılmasına, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre tazminat isteminin tapu iptali tescil istemini de içerdiği kabul edilerek taşınmazların orman olan kısımları açısından tapu iptal ve orman vasfı ile tescili husunda karar verilmesi gerektiğinden davaya konu Sakarya ili, Sapanca ilçesi, Uzunkum Mahallesi, Anbarköprü Mevkii, 869 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmazın dosya içerisinde yer alan Fen Bilirkişisi Bülent Erişmiş’in 11/09/2016 tarihli raporuna göre tamamının davacının adına olan tapu kaydının iptali ile üzerindeki tüm beyan ve şerhler kaldırılarak orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline, 11/09/2016 tarihli Fen Bilirkişisi Bülent Erişmiş’in raporunun kararın eki sayılmasına dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
(Not: Hüküm tefhim edilirken 1,2,2,3,4 şeklinde hüküm bentlerinin oluşturulduğu, karar yazım aşamasında tefhim edilen hüküm ve hüküm bentleri değiştirilemeyeceğinden devam eden bentler buna göre numaralandırılmıştır.)
HÜKÜM:Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın dahili davalı Orman İdaresi yönünden pasif husumet yokluğundan REDDİNE,
2-Davanın davalı Hazine yönünden KABULÜ ile, 608.678,25TL’nin dava tarihi olan 11/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine, tapu kaydındaki tüm takyidatların bedele yansıtılmasına,
2-Davaya konu Sakarya ili, Sapanca ilçesi, Uzunkum Mahallesi, Anbarköprü Mevkii, 869 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmazın dosya içerisinde yer alan Fen Bilirkişisi Bülent Erişmiş’in 11/09/2016 tarihli raporuna göre tamamının davacının adına olan tapu kaydının İPTALİ ile üzerindeki tüm beyan ve şerhler kaldırılarak orman vasfıyla Hazine adına TAPUYA KAYIT ve TESCİLİNE,
3-11/09/2016 tarihli Fen Bilirkişisi Bülent Erişmiş’in raporunun kararın eki sayılmasına,
4-İİK 28. Maddesi gereğince hüküm özetinin Sapanca Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderilmesine,
5-Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
6-Davacı tarafça yatırılan 29,20TL başvuru harcı, 29,20TL peşin harç, 10.377,63TL ıslah harcı olmak üzere toplam 10.436,03TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran davacıya iadesine,
7-Davacı tarafça yapılan 286,10TL tebligat ve posta giderinin, 428,10TL keşif harcı, 400,00TL taksi ücreti, 1.800,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.914,20TL yargılama giderinin davalı Hazine’den alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı taraflarca yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan ve takdir edilen …TL vekalet ücretinin davalı Hazine’den alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı Orman İdaresi kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan ve takdir edilen …TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak Davalı Orman İdaresine verilmesine,
11-Davalı Hazine lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
12-Kalan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde, yatıran taraf dosyaya banka IBAN numarası bildirdiği takdirde bu hesaba, kaleme müracaat etmesi halinde mahkemeler veznesinden, aksi halde masrafı avanstan karşılanmak üzere resen PTT yoluyla konutta ödemeli olarak iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı Hazine vekilinin ve dahili davalı Orman İdaresi vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/02/2018