Otoyolda Meydana Gelen Kaza Nedeniyle Engelli Kalan Birey Adına Açılmış Tazminat Davasıdır
5 Eylül 2019Çorlu’da Bulgar Plakalı Tur Otobüsünün Neden Olduğu Kaza Nedeniyle Açılmış Manevi Tazminat Davasıdır
1 Ekim 2019TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ADALAR
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2016/9 Esas
KARAR NO : 2018/179 Karar
HAKİM :
KATİP :
DAVACILAR : 1- A.S. –
2- E.S. –
3- İ.S. –
VEKİLİ : Av. ÖZGÜR ERAY TAŞ – Rüstempaşa Mah.Ersin Cad.No:31 54600 Sapanca/ SAKARYA
DAVALI : 1- KANLICA ORMAN – Adalar Orman İşletme Şefliği Adalar/ İSTANBUL
VEKİLLERİ : Av. …. – Kartal/ İSTANBUL
Av. ….. -… Kartal/ İSTANBUL
Av. ….. – Beykoz/ İSTANBUL
DAVALI : 2- İSTANBUL DEFTERDARLIĞI – Fatih/ İSTANBUL
VEKİLİ : Av. ….. – Cağaloğlu İSTANBUL
DAVA : Tazminat (Tapunun Haksız Ele Geçirilmesi Nedenli)
DAVA TARİHİ : 26/01/2016
KARAR TARİHİ : 05/12/2018
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/01/2019
Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat (Tapunun Haksız Ele Geçirilmesi Nedenli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davaya konu taşınmazların Burgazada’da bulunması; ayrıca yerleşmiş yüksek mahkeme kararları nedeniyle, işbu dava konusunun, adli yargının görevi içerisinde sayılması ve husumetin Hazineye yönlendirilmesi gerektiği nedenleriyle, davalarının yetkili ve görevli Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, Hazineye karşı açmalarının gerekmiş olduğunu, YBGK’nun 19.01.2015 tarihli iş bölümü kararı uyarınca, TMK 1007 kapsamındaki işbu davaların temyizen incelenme mercii, Yargıtay 20. HD. olarak belirlenmiş olmakla, (ve Yargıtay 5 ile 20.HD içtihatları arasındaki aykırılıklar nedeniyle bizzat yapmış oldukları içtihatların birleştirilmesine dair başvuruları kapsamında, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 199 sayı ve 26.11.2015 tarihli karan uyarınca, Yargıtay 20.HD.’nin içtihatları esas alınacağından) ilgili dairenin içtihadi uygulamasını dikkate alarak dava dilekçelerini sunduklarını, davacı müvekkillerinin, İstanbul ili Burgazada’da bulunan 57 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı taşınmazların tapuda maliki olarak gözüken, ….. kimlik numaralı müteveffa …..’in mirasçıları olduğunu, davacıların, yakınları aracılığı ile yaptırdıkları araştırma neticesinde, taşınmazlarının üzerine orman şerhi konulduğunu 2015 yılı Eylül ayı içerisinde öğrenmiş olduklarını, Orman idaresi tarafından tapulu taşınmazlar üzerine konulan kısıtlayıcı şerhin kaldırılması için, Adalar Orman İşletme Şefliğine yazılı başvuruda bulunulmuş olduğunu, ilgili idare, 17.11.2015 tarihli cevabi yazı ile. bahse konu taşınmazlar üzerindeki orman şerhlerinin kaldırılamayacağını beyan etmiş olduklarını, bu tarih itibariyle, taşınmaz üzerindeki orman şerhinin terkin edilemeyeceğinin netlik kazanmış olduğunu, nitekim taraflarınca yürütülen başka bir dava dosyasına ait Yargıtay 20. Hukuk Dairesi kararında da (2011/11557 E – 11889 K 20.10.2011 T savılı kararı), idari başvuru sonrasında, dava açma imkanının söz konusu olabileceğini, eğer idari başvuru ve red cevabı vok ise henüz bir zararın mevcut olmadığının ifade edilmekte olduğunu, Orman idaresinin, aynı cevabi yazı kapsamında, davaya konu taşınmazların edinim sebebinin, 1938 yılında yapılan tesis kadastrosu olduğunu ve yörede 1943 yılında 3116 sayılı yasaya göre kesinleşmiş orman tahdidinin bulunduğunu ancak 1995 yılında orman şerhi konulduğunu ifade ederek, orman tahdidine karşı 3 aylık itiraz davası hak düşürücü süresinin de geçtiğini beyan etmiş olduklarını, işbu davanın, orman tahdidinin iptali değil, hiçbir bedel ödenmeden tapuya orman şerhi konulması nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini talebi olduğunu, izahat kapsamında, davalarının konusunu, bedeli ödenmeden tapulu taşınmazına orman şerhi konulan (ancak terkin edilmeyen) müvekkillerinin, mülkiyet haklarının tazminine karşılık olarak, taşınmaz rayiç değerinin ödenmesi oluşturduğunu, nitekim. Yargıtay 20. HD.’nin. 2013/4253 E – 8046 K ve 17.09.2013 T sayılı kararında. “1968 yılında toprak dağıtımı ile oluşturulan tapu kaydı, 1988yılında orman tahdidi kesinleşmesine rağmen, 1989 tarihinde davacıya devir edilmiş ve aynı yıl orman şerhi konulmuştur. Bilahare, 1991 yılında kesinleşen orman tahdidine itiraz ve orman idaresinin müdahalesini önlenmesi davaları, davacı aleyhine neticelenmiştir. Ancak hiçbir karar ile, tapu kavdı iptal edilmemiştir. Davacının, 2007 yılında açtığı tazminat davası, süresindedir” denilmekle, değerlendirmenin nasıl olması gerektiği, açıklık kazanmış olduğunu. bu kapsamda, davacı müvekkillerinin de tapu kayıtların iptal edilmemiş olduğunu, Taşınmazların, halen murisleri adına tapuda kayıtlı olduğunu ve tapu senedinin kendilerine sağladığı tüm haklardan faydalanmalarının kısıtlanmasının, mülkiyet hakkının ihlali olduğunu, AİHM’in yerleşik içtihatları gereği, tapu senedi iptal edilmediği sürece, sahibine her türlü hakkı ileri sürme hakkı bahşettiğini, evrensel hukuk kapsamında, AİHS’nin 1 nolu protokolünün l.maddesinde, “Her gerçek ve tüzel kişinin, mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı olduğu”, net bir şekilde ifade edilmiş olduğunu, yine 1982 tarihli TC Anayasası’nın 35. Maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” ifadesinin yer almakta olduğunu, Anayasanın 90. maddesi “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların, aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” şeklinde olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Ek Protokolü’nün 1. maddesi Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzun bir parçası haline getirilmiş olduğunu, aynı kapsamda, davacıların taşınmazlarının, Hazineye devredilmesi sırasında herhangi bir tazminat ödenmemesi durumunun, Ek 1 no’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlali sayıldığı hususuna dair bir çok AİHM karan mevcut olduğunu, bu kapsamda yürütülen davaların, Yargıtay 20.HD. içtihatları ışığında TMK md. 1007 kapsamında, tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklı (tapunun haksız ele geçirilmesi nitelikli) davalar olduğunu, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu kararı ile birlikte 20.HD kararları doğrultusunda netlik kazanmış olduğunu, davacıların (ve murislerinin] ….. uyruklu olmasının, bu aşamada davaya hiçbir olumsuz etkisi bulunmadığını, bu hususa dair YHGK’nun 2011/3-595 E , 2012/33 K ve 01.02.2012 T sayılı kararının açık olduğunu, bu karar kapsamında durumun özetlenmiş olduğunu : “temliki tasarrufların durdurulması ile ilgili 1964 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi, 3.2.1988 tarih, 88/12592 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılmış; bu kararnameye ek olarak çıkarılan Bakanlar Kurulunun 23.3.1988 tarih, 1998/12757 Sayılı kararnamesi ile de, yürürlükten kaldırılmış bulunan 2.11.1964 tarih 6/3801 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi zamanında, ölüme bağlı tasarruf yolu ile lehlerine hak tesisi amaçlanan kişiler veya veraset yolu ile yasal mirasçılar adına tescil edilmemiş olan gayrimenkullerin anılan kişiler adına tesciline imkan sağlanması kararlaştırılmış olduğunu, ….. vatandaşlarının taşınmaz edinmesini önleyen 02.11.1964 tarihli Bakanlar Kurulu kararını yürürlükten kaldıran 03.02.1988 tarihli Bakanlar Kurulu kararından bu yana ….. vatandaşlarının Türkiye’de taşınmaz edinmelerini önleyen yasal bir engel bulunmadığını da tespit etmiş olduğunu, Tapu Kanunu’nun 35. maddesi de vatandaş olmayanlann (yabancıların) taşınmazları miras yolu ile edinmelerini sağlayacak şekilde değiştirildiğini belirtmiş olduğunu, görüleceği üzere, AİHM kararları kapsamında da davacılar yönü ile herhangi bir sınırlandırma yapılmasının mümkün olmadığını, özetle, veraset ilamında da görüleceği üzere, muris …..’in, 03.02.1988 tarihli Bakanlar Kurulu kararından sonra 13.02.1993 tarihinde vefat etmekle birlikte davacıların işbu davadaki taleplerini sunmalarının, yasal olarak mümkün olduğunu, davaya konu taşınmazların arsa vasfında olduğunun, tapu kayıtları ile sabit olduğunu, o nedenle, dava tarihi itibariyle, emsal araştırması yapılarak, taşınmazların gerçek piyasa rayiç değerlerinin tespiti gerektiğini, dava dilekçeleri ekinde sundukları Yargıtay 20.HD kararlarında görüleceği üzere, şerhli taşınmazlar ile ilgili olarak açılacak davalarda, zamanaşımı süresinin, şerhin kaldırılmasına dair talebin, orman idaresince reddedildiği tarih itibariyle başlayacağının açık olduğunu, dolayısıyla, davalarında zamanaşımı süresinin geçmemiş olduğunu, izah edilen nedenlerle haklı davanın kabulüne ve şimdilik 10.000-TL maddi tazminatın, orman idaresinin, şerhin kaldırılmasına ilişkin verdiği red cevabı tarihinden (17.11.2015) itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı taraftan tahsiline, İstanbul ili Burgazada’da bulunan 57 ada 1 parsel. 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile, orman vasfı ile hazine adına tapuya kayıt ve tesciline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı Hazine vekili dava dilekçesine karşı cevap dilekçesinde özetle; Davanın öncelikle zamanaşımı ve hak düşürücü süreler yönünden reddi gerektiğini, idare ile yapılan yazışma sonucunda; taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının iptali ile rayiç bedel üzerinden zararlarının tazmini ve orman vasfıyla Hazine adına tescili istendiğinden, orman vasfındaki taşınmaz hakkında dava açma yetkisinin, aktif dava ehliyeti bulunan Orman İdaresine ait olması nedeniyle, konu hakkında gereğinin yapılması ve sonucundan, Müdürlüklerine bilgi verilmesinin istenmiş olduğunu, bu nedenlerle, öncelikle davacıların bu davayı açma ehliyetleri, yani dava ehliyetleri ve bu davayı açmakta hukuki yararları bulunmadığından, davanın öncelikle hukuki yarar yokluğu ve husumetten, dava şartlarının yokluğundan dolayı reddi gerektiğini, diğer yandan, belirsiz alacak ve tespit davası, HMK m. 107’de düzenlenmiş olduğunu, “Davanın açıldtğt tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak beiirieyebitmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.”hükmüne yer verilmiş olduğunu, belirsiz alacak davasında, kanun koyucu tarafından, hesaplanabilecek bir asgari değerin dava edilmesi amaçlanmış olduğunu, tam ve kesin miktarı belirleme imkânı olmayan şahsın, herhangi bir değer göstererek değil, hesaplanabilen asgari değer üzerinden dava açacağını varsaymış olduğunu, belirsiz alacak davasında, “asgari bir miktarın” gösterilmesinin zorunlu tutulmuş olduğunu, burada öngörülen asgari miktarın hiç kuşkusuz, dava açıldığı anda, alacağın belirlenebilir durumda olan en az tutarı olduğunu, dolayısıyla belirlenebilir asgari tutarın altında bir değer gösterilerek açılan belirsiz alacak davasının, dava şartı noksanlığı sebebiyle reddedilmesi gerektiğini, diğer yandan, Medeni Kanun, mülkiyet hakkının doğumunu nedene bağlı bir hukuksal işlem olarak kabul etmiş olduğunu, Medeni yasanın sistemine göre tescilin geçerli olabilmesi ve mülkiyet hakkının doğması için geçerli bir hukuksal nedene dayanmasının zorunlu olduğunu, geçerli bir hukuksal nedene dayanmayan tescil işleminin yolsuz tescil niteliğini taşıdığını ve her zaman iptali istenebileceğini, yolsuz tescille ayni hakkın kazanılmış olmayacağını, doğal servet ve kaynak niteliğindeki ormanların, özel mülkiyet konusu olmasına yasal olanak olmadığını, bu tür yerler hakkında gerçek kişiler adına sicil oluşturulması da, taşınmazın özde kamu malı olma niteliğini değiştiremeyeceğini, Anayasanın 169. maddesi “Devlet ormanlarının mülkiyeti devroiunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz” denilmekle mevcut yasal düzenlemeler karşısında, orman olan ve böyle bir yer için tesis edilen tapu kaydının hukuki değerinin bulunmadığını, Orman Kadastrosunun kesinleşmesiyle, taşınmazın kamu malı niteliğini kazandığını ve mülkiyet hakkının Hazineye geçtiğini, bu nedenle mahkeme kararlarının da yenilik doğuran mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı bir hüküm olduğunun ortada olduğunu, bu tür kayıtlarda T.M.Y’nın “tapuya güven” ve “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanmasına olanak bulunmadığını, davacının taşınmazı satın almış ise ödediği bedeli, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre bu yeri kendisine satanlardan geri alabileceğini, bahsedilen nedenlerden dolayı, tapuya güven ve iyiniyetten sözedilemeyeceği gibi, doğal servet ve kaynak niteliğindeki ormanların, özel mülkiyet konusu olmasına yasal olanak olmadığı gibi kamu malı niteliğinde olan taşınmazlar hakkında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle, Hazine aleyhine tazminat istemiyle açılan işbu davanın yasal dayanağı da bulunmadığını, tüm talepler yönünden davanın reddi gerektiğini, ayrıca, yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde, öncelikle dava konusu taşınmazın gerçek değeri tespit edilerek, eksik bırakılan harcın ikmali ve MÖHUK 48.md uyarınca da gerekli teminatın yatırılması gerektiğini, diğer yandan, davacının murise ait hasımlı veraset ilamı sunması gerektiğini, mahkemede açılan işbu dava sonucunda verilecek hükümlerin, gayrimenkuller yönünde kullanılacağından, davacıların delillerinin mahkemece sorulması, yabancı dilde yazılmış belgelerin onaylı türkçe örneklerinin ibraz edilmesi, bu belgelerin milletlerarası sözleşmeler ve MÖHUK uyarınca değerlendirilmesi, tapu maliki ile davacının ve diğer mirasçıların irs ilişkisinin belirlenmesi ve irs ilişkisi var ise, murislerin ölüm tarihlerine göre, murislerin ve mirasçıların tabiiyetlerinin ayrı ayrı belirlenmesi ve belirlenen tabiiyetlere göre, Tapu Kanunun 35. maddesi gereğince mirasçılar yönünden karşılıklılık esasının bulunup bulunmadığının, mütekabiliyet var ise bunun içeriğinin ne olduğunun mahkemece araştırılması gerektiğini, ayrıca, idarenin yasal hasım olduğundan, aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine de hükmedilemeyeceğini, öncelikle de, davanın Orman İdaresine ihbar edilmesi gerektiğini, açıklanan ve resen gözetilecek nedenlerle; davanın öncelikle dava şartlarının bulunmaması nedeniyle reddine, husumet, zamanaşımı, hakdüşürücü süre, yetki sebepleriyle reddine, harca esas rayiç ve güncel değer tespit edilerek, eksik harcın ikmal ettirilmesini, MÖHUK 48.md uyarınca gerekli teminatın yatırılmasını, esasa girilmesi durumunda; öncelikle hasımlı veraset ilamı sunulması, karşılıklılık yönünden mahkemece gerekli olan araştırmaların yapılmasını, davanın Orman İdaresine ihbar edilmesini, idareden gelecek cevap doğrultusunda, beyanda bulunma hakları saklı tutulmasına karar verilerek, açıklanan nedenlerden dolayı, yasal ve hukuki dayanağı olmayan, tapu iptali ve tazminat davasının öncelikle dava şartları mevcut olmadığından, esasa girilmesi durumunda ise esastan reddi ile vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
SAVUNMA: Davalı Orman idaresi vekili davaya karşı cevap dilekçesinde özetle; Mahkemede görülecek olan bu davada davacıların mirasçı olduğu, İstanbul İli, Burgazada 57 ada 2 parsel, 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel nolu taşınmazların bedeli karşılığı orman vasfıyla Hazine adına tescili talebiyle tazminat talepli açılmış olduğunu, dilekçe içeriğinde ayrıntılarıyla açıklanacağı üzere müvekkili İdareye karşı da açılan işbu davanın haksız olduğundan reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazlarında bulunduğu Burgazada Devlet Ormanının ilk tahdidi 3116 sayılı yasaya göre yapılmış ve tahditin 19/04/1943 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, dava konusu taşınmazların orman sınırları içerisinde kalmış olduğunu, dava konusu taşınmazın 1 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından yapılan 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı kanunla değişik 2. Madde uygulamasına konu edilmemiş ve Çam Devlet Ormanı sınırları içerisinde bırakılmış olduğunu, Kadastro çalışmalarının 23/09/1981 tarihinde ilan edilerek, kesinleşmiş olduğunu, dava konusu parsellerin 8 Nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından yapılan 6831 sayılı yasanın 2896 sayılı yasa ile değişik 2/B madde uygulamasına da konu edilmeyerek orman sınırları içerisinde bırakılmış olduğunu, yapılan Kadastro çalışmaları 26/11/1985 tarihinde ilan edilerek , kesinleşmiş olduğunu, daha sonra 56 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından da 1989 yılında 3302 sayılı kanunun 2/B maddesi uygulaması yapılarak, çalışmaların 19/04/1989 tarihinde ilen edilerek, kesinleşmiş olduğunu, bu çalışmalar sonucunda da dava konusu taşınmazların 2/B madde uygulamasına konu edilmeyerek, orman sınırları içerisinde bırakılmış olduğunu, ilgililerce kadastro çalışmalarına karşı yasada düzenlenen hak düşürücü süreler içinde herhangi bir itirazda bulunulmamış olduğunu, davacılar vekilinin tazminat davasını Türk Medeni Kanunun 1007. Maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarar nedeniyle, kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırmakta olduğunu, tapu sicilinin tutulmasından İdarelerinin herhangi bir görev ve yetkisi bulunmadığını, bu sebeple de İdarelerinin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan her hangi bir sorumluluğu bulunmadığından, huzurdaki davada İdarelerinin taraf sıfatı bulunmadığını, dolayısıyla İdareleri aleyhine açılan davanın öncelikle husumetten reddi gerektiğini, nitekim Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 09/07/2012 tarih, 2012/8357 E., 20012/15440 K. sayılı ilamında; “TMK’nun ‘Sorumluluk’ başlığını taşıyan 1007. Maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan ve zarara uğrayan, zararın ödetilmesini doğrudan Maliye Hazinesinden isteyeceğinden, davalı Orman İdaresi yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokl uğundan reddine karar verilmesi gerekir ” denilmiş olduğunu, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, dava konusu yerin Orman Sınırları içerinde kalması nedeniyle açılmış ve sonuçlanmış herhangi bir davanın söz konusu olmadığını, davacının varlığından söz ettiği tapu kaydının henüz iptal edilmeden, bu aşamada huzurdaki davanın açılmasının mümkün olmadığını, davacı tarafa henüz iptal edilmemiş tapu kaydı nedeniyle bedel talep etme hakkı ve imkanı verilmemiş olduğunu, bu nedenle davanın yersiz ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, davacı vekilinin dava dilekçesinde tazminat istemine dayanak olarak ileri sürdüğü dava sebebinin geçerliliğinin bulunmadığını, zira taşınmaz üzerindeki “orman sınırlan içerisinde kalmıştır” şerhinin bu taşınmaz üzerinde herhangi bir işlem tesis edilmesi yolunda engeli olmadığını, taşınmaz üzerine konulan şerh bilgi edinilmesi anlamını taşımakta olduğundan davacıların tasarruf hakkına engel olmadığını, Yapılan orman tahdit çalışmaları sonucunda tahdit kesinleşmiş ve yer orman sınırları içerisinde yer almış ise, varsa o yere ait tapu kaydı hukuki niteliğini yitirdiğini, o yer orman olarak belirlenmiş olacağını, bu yerlerin sonradan tahdit kapsamı dışına çıkarılmaları dahi önceki belgeye hukuki geçerlilik tanımayacağını, bu sebeple bir yerde kesinleşmiş orman kadastrosu var ise genel arazi kadastrosu çalışmalarında bu sınırlara uymanın zorunlu olduğunu, Orman kadastro sınırları içerisinde yer aldığı halde genel kadastroda bu sınırlara uyulmadan tapuya tescil edilen taşınmazların tapu kayıtları geçersiz olduğundan, tapu kayıtlarının iptali için herhangi bir süreye tabi olmadan her zaman Orman İdaresi veya Hazine tarafından tapu iptali ve tescil davası açılabileceğini, fakat İdareleri tarafından henüz açılmış bir davanın söz konusu olmadığını, Ormanlarımızın; Kanunlarımız ve Anayasamızın 169.maddesi ile koruma altına alınmış olduğunu, ilgili hükümler gereğince ormanlar devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu, Anayasamızın 169.Maddesi hükmüne göre Ormanlara zarar verici hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edinilemeyeceğini, orman sınırlarında daraltma yapılamayacağını, ormanların zaman aşımı, tescil, imar vs yollar ile mülk edinilemeyeceğini, evveliyatı orman olan yerlerin de, zilyetlik ve zamanaşımı gibi nedenlerle özel mülkiyete konu olması ve iktisap edilmesinin de mümkün olmadığını, dolayısıyla Devlet Ormanları hiçbir şekilde tazminata konu edilemeyeceğini, izah edilen sebeplere binaen davacıların taşınmazın bedelinin tespiti ile tahsili istemlerinin yerinde olmadığını, ayrıca gerek 6831 Sayılı Orman Mevzuatında gerekse ilgili diğer mevzuatlarda bu konuya ilişkin bir yasal düzenleme de yer almadığını, Yasanın vermediği bir yetkinin kullanılmasının da hukuken söz konusu olamayacağını, açıklanan sebeplere binaen müvekkili idareye karşı da açılan haksız ve hukuki dayanaktan yoksun işbu davanın husumetten reddi gerektiğini, arz ve izah edilen sebeplere binaen; haksız ve mesnetsiz davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEPLERİ VE SONUÇ:
Dava, TMK 1007 uyarınca tazminat talebine ilişkindir. Dava süresinde açılmış olmakla zamanaşımı veya hak düşürücü süreler dava tarihi itibariyle oluşmamıştır.
Mahkememizce dava konusu tazminat talebinin dayanağı iddia olunan İstanbul İli Adalar ilçesi, Burgazada 7 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı taşınmazların taşınmazların tapu kayıtları celp edilmiş taşınmazın tamamının muris ….. adına kayıtlı olduğu, tapu kayıtlarında 05/09/1995 tarihli olarak “Orman sınıları içinde kalmıştır” şekilde şerhin bulunduğu görülmüştür.
….. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/287 Esas ve 2015/293 Karar sayılı veraset ilamı incelenmiş; muris …..’in 13/02/1993 tarihinde vefat ettiği, geriye mirasçı olarak ….. TC kimlik numaralı ….. ‘in, ….. TC kimlik numaralı ….. ‘in ve ….. TC kimlik numaralı ….. ‘in kaldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu tazminatın dayanağı taşınmazın emsal satış bedelleri ve m2 rayiç bedelleri mahkememizce araştırılmış ayrıca taşınmazın imar durumu ile ilgili bilgi alınmıştır. Taşınmazın çap ve krokileri celp edilmiştir.
Davalı Maliye Hazinesi her ne kadar husumet itirazında bulunmuş ise de davalının husumet itirazına da itibar edilmemiştir. Zira davacının devletin sorumluluğundan kaynaklanan zararının oluştuğunu iddia ederek açmış olduğu bu davada zararının tazminini de devletten isteyebileceği topu kaytılarının yanlış tutulmasından devletin sorumluluğunun olması bu sebeple husumetin hazineye yöneltilmesi usul ve yasaya uygundur.
Mahkememizce İstanbul İli Adalar ilçesi, Burgazada 7 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı kayıtlı taşınmazın vasıf ve niteliği meskun alan olup olmadığı belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı ve sair hususların tespiti ile taşınmazın değerini farklı tarihlere göre belirlenmesi ve bu değerin belirlenmesinde izlenecek yöntemin tespiti amacıyla mahallinde 19/01/2017 tarihinde keşif yapılmıştır.
Yapılan keşif ve bilirkişi incelemeleri sonucunda dosyamıza sunulan 08/03/2017 tarihli bilirkişi raporu ile “İstanbul İli Adalar İlçesi Burgazada da bulunan dava konusu 57 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel no.Iu taşınmazların; 1943 yılında 3116 sayılı yasa uygulaması sonucu tamamının Burgazada Çam Devlet ormanının tahdit sınırlan içinde kaldığı, bu yasa kapsamında süresi içinde itiraz görülmediği, 1956 yılında 6831 sayılı yasanın yürürlüğe girmesiyle, tekrar tanınan itiraz hakkının davalılarca kullanıldığının görülmediği; 1977-1985 yıllan arasında 1744 ve 2896 sayılı yasalara göre yapılan uygulamalarda, tahdit sınırlan içindeki taşınmazın orman olma özelliğinin devam ettiği, bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybeden yerlerden olmadığının tespit edildiği, 2 ve 2B madde uygulama! anna konu edilmediği, devlet ormanı sınırlan dışına çıkanlmadığı, 1988-1989 yıllan arasında 6831 sayılı yasamn 3302 sayılı yasa ile değiştirilen 2/B maddesi kapsamında orman vasfinı taşımayan veya bu vasfı kaybetmiş olan alanlann tespit edilmesi amacıyla yapılan çalışmalar sonrasında 56 no.lu Orman Kadastro Komisyonu çalışmalannda, orman niteliğim tam olarak kaybeden yerlerden olmadığının tespit edildiği, orman sayılan yerlerden olma özelliğinin devam ettiği, Keşif günü itibariyle bir bölümünde (58 Ada 1 parsel üzerinde) fiilen kullanılan 90 m2 taban alanlı tek katlı mesken nitelikli yapı bulunduğu, taşınmazlann çevresinin Burgazada’nın karakteristik doğa1 bitki örtüsü ile kaplı olduğu, eğiminin %(30-35) olduğu, orman toprağı karakteri taşıdığı ve fiilen orman olma özelliğinin devam ettiği tespit edilmiştir. Dava konusu Adalar- Burgazada Mahallesi 57 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarda kayıtlı toplam 5.842,00 m2 alan ve üzerindeki yapının, Dava Tarihindeki (26.01.2016) toplam değeri 8.878.980,00 TL olarak; Dava konusu Adalar- Burgazada Mahallesi 57 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel,59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarda kayıtlı toplam 5.842,00 m2 alan ve üzerindeki yapının, Orman idaresinin şerhin kaldırılmasına ilişkin talebe verdiği ret cevabımn tarihindeki (17.11.2015) toplam değeri 8.847.970,00 TL olarak; Dava konusu Adalar- Burgazada Mahallesi 57 ada 1 parsel, 58 ada 1 parsel,59 ada 1 parsel ve 60 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarda kayıtlı toplam 5.842,00 m2 alan ve üzerindeki yapının, Taşınmazlara “orman sınırlan içerisinde kalmıştır” şerhinin tapuya işlendiği tarihteki (05.09.1995) toplam değeri 93.865,69 TL olarak hesap edilmiştir.” şeklinde tespit ve rapor edilmiştir.
Tarafların itirazları doğrultusunda ek rapor alınmak üzere dosya bilirkişi heyetine tevdii edilmiş, bilirkişiler 11/05/2017 tarihli raporları ile kök raporda bir değişikliğe gerek bulunmadığı yönünde tespit ve rapor edilmiştir.
Davacı vekili 12/10/2017 tarihli dilekçesinde 17/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte 8.821.421,00 TL olarak ıslah ettiğini beyan etmiş, davacı vekilince eksik harcın ikmal edildiği anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar belirsiz alacak davası niteliğinde olmayıp nispi harca tâbi davalardandır. Yargılama aşamasında taraflardan her biri, yapmış olduğu usûl işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Kural olarak, ıslah işlemi harca tâbi bir işlem olup; ıslah edilen husus, değer artırımı ise nispi tarifeye göre, değilse maktu harç yatırılmalıdır .
Somut uyuşmazlıkta tapu kaydına bakıldığında, 05.09.1995 tarihinde orman sınırlarında kalmıştır şerhi bulunmaktadır. Tapu kaydındaki şerhin malikin taşınmazı kullanmasını sınırlandırdığı, malikin tasarrufunda kısıtlama olduğu için bir zararının olduğundan bahsedebiliriz. Zarar tarihi davacı tarafın orman şerhinin kaldırılması için başvurduğu 17.11.2015 tarihi olmaktadır. Taşınmazların orman kadastrosu yönünden bilirkişilerce yapılan incelemesinde, Çam Devlet Ormanı sınırlarında kaldığı belirtilmiştir. Taşınmazların tamamının orman kadastrosu içerisinde yer aldığı tespit edilmiştir. Davacının tamamı orman kadastrosunda yer alan taşınmazları kullanma ve yararlanma hakkı kısıtlandığından, idare tarafından tapu iptal ve tescil davası açılması beklenmeden tapunun da idareye tescilini sağlayacak hükğm kurulması gerekmektedir. Benzer şekilde Yargıtay 20.Hukuk Dairesi, 2016/4825 esas, 2016/9514 karar sayılı ilamında, ” Orman şerhi tapu maliki davacının tasarruf yetkisini kısıtlar niteliktedir ve idare tarafından tapu iptali – tescil davasının açılmasını beklemeye gerek olmadan, tapu maliki tarafından da kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan bölümlerin, maliki olduğu parselden ifrazını ve bu bölümün mülkiyetini kaybetme nedeniyle doğacak zararın tazminini istemeye engel bir durum bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece tazminat isteminin tapu iptali tescil istemini de içerdiği kabul edilerek bu konuda da karar verilmesi gerekirken, yalnızca tazminat istemi hakkında karar verilmesi isabetsizdir. ” şeklinde karar vermiştir.
Mahkememizce yapılan keşif ve bilirkişi incelemeleri neticesinde bilirkişilerce dosyamıza ibraz edilen 08/03/2017 tarihli bilirkişi raporu usul ve yasaya uygun, uygulamaya elverişli olduğu anlaşılmış ve hükme esas alınmıştır.
Tapu kaydının iptali söz konusu olacağı için artık orman idaresine husumet yönelitilemeyeceği anlaşıldığından orman idaresi yönünden davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir. Tazminattan da TMK 1007. Maddesi gereğince devlet sorumlu olduğundan Hazine aleyhine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle dava konusu taşınmazların tamamının orman kadastrosunda kaldığı, davacıların zararının oluştuğu, zarar miktarının bilirkişilerce yerinde tespit edildiği anlaşıldığından davanın kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ve Ayrıntıları Yukarıda Açıklandığı Üzere:
1-Davanın Maliye Hazinesi yönünden KABULÜ ile,
-Hesaplanan 8.821.420,00 TL tazminatın 17.11.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Maliye Hazinesinden alınarak davacılara ….. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/287 Esas, 2015/293 Karar sayılı mirasçılık belgesindeki hisseleri oranında verilmesine,
-Dava konusu İstanbul ili,. Adalar ilçesi , Burgazada mahallesi 57 ada 1 parsel , 58 ada 1 parsel, 59 ada 1 parsel, 60 ada 1 parselde kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarırın iptali ile Orman Vasfı ile Hazine adına TAPUYA KAYIT VE TESCİLİNE,
2-Davalı Orman İdaresine karşı açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
3-Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafça yatırılan 170,78 TL peşin harç, 150.477,04 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 150.647,82 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine,
4-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden, karar tarihinde yürürlükteki A.A.Ü.T uyarınca kabul edilen değer üzerinden hesaplanan ….. TL vekalet ücretinin davalı Hazineden alınarak davacılara verilmesine,
5-Davalı Orman idaresi kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı Orman İdaresine verilmesine,
6-Davacıların yargılama nedeni ile yaptığı başvurma harcı 29,20 TL, keşif ve bilirkişi ücreti 3.653,80 TL, posta- tebligat vs masrafı 384,50 TL olmak üzere toplamı 4.067,50 TL’nin davalı Hazineden alınarak davacılara verilmesine,
7-Sarfolunmayan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair davacılar vekili ile davalı Maliye Hazinesi ve davalı Orman idaresi vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde ilgili İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Yolu yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı 05/12/2018