GEMİ KAZASI NEDENİYLE AÇILMIŞ TAZMİNAT DAVASIDIR
11 Aralık 2020TMK. MD. 1007 UYARINCA AÇILAN DAVALAR BELİRSİZ ALACAK DAVASI NİTELİĞİNDE AÇILABİLİR
24 Mart 2021T.C.
SAKARYA
ESAS NO : 2018/609
KARAR NO: 2020/837
DAVACILAR : …..
VEKİLİ : AV. ÖZGÜR ERAY TAŞ
DAVALILAR : 1- ….. BELEDİYE BAŞKANLIĞI-
VEKİLİ : AV. …..
: 2- …..BAKANLIĞI –
VEKİLİ :AV. …..
DAVANIN ÖZETİ : Davacılar tarafından, ….. İli, ….. İlçesi, ….. Mahallesi, 10 pafta, 43 ada, ….. parsel sayılı taşınmazın 1988 yılında yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ”sağlık alanı ve yol” olarak belirlendiği, imar planının kesinleştiği tarihten itibaren yasanın aradığı 5 yıllık süre zarfında kesinleşen imar planı kapsamında hiçbir çalışma yapılmadığı, mülkiyet hakkının kısıtlandığı iddia edilerek, taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla …..-TL (ıslah talebi ile …..) tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte hisseleri oranında ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVALI …… BAKANLIĞI’NIN
SAVUNMANIN ÖZETİ : İmar planları ilgili Belediyeler ile ….. Büyükşehir Belediye tarafından hazırlandığından, husumetin sadece ….. Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ….. Belediye Başkanlığına yönetilmesi gerektiği ve bu nedenle husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiği, dava konusu kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat olup kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarında genel görevli mahkemeler Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan davanın görev yönünden reddi gerektiği, esastan ise dava konusu alanda bakanlığa ait hizmet binası veya tesisi bulunmadığı, belediyeler ile gerekli yazışmalar yapıldığı, imar tadilatları yapılmak suretiyle sağlık alanından çıkarıltılması gerektiğinin iletildiği, ….. İli sınırlarındaki ilçe belediyelerine ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle “sağlık tesis alanından” çıkartılması uygun görüldüğü bildirildiğinden, söz konusu yazışmalardan da anlaşılacağı üzere taşınmaz sahiplerinin tasarrufuna bırakılmış olup, davacıların mülkiyet hakkına dokunulmadığı açık olduğundan davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
…..BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NIN
SAVUNMANIN ÖZETİ :Dava konusu ….. İli, ….. İlçesi, …..Mahallesi, 10 pafta, 43 ada, …..parsel sayılı taşınmaz ….. Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13/05/2013 tarih ve 5/189 sayılı kararı onaylanan 1/5000 ölçekli nazım imar planında sağlık tesis alanı, konut alanı ve 12 metrelik taşıt yolunda kaldığı, dava konusu parselin bulunduğu alanda yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı 11/11/2013 tarih ve 12/338 sayılı ….. Büyükşehir Belediye Meclisince onaylandığından programın uygulamaya koyulma sürecinin tamamlanmadığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı 5 yıllık süresini doldurmak üzere olduğundan, belediyemiz tarafından plan revizyonu yapılması planlandığını, plan revizyonu yapım sürecinde 1/1000 ölçekli uygulama imar planı planlama firmasına ihale edileceği, bu sürecin tamamlanması sonucunda davalıların mağduriyetinin giderilmesi amacı ile fonksiyon başka bir alanda planlanacak ve parselin kullanımı değiştireceğinden davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nce, dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava; davacılar tarafından, ….. İli, ….. İlçesi, ….. Mahallesi, 10 pafta, 43 ada, …..parsel sayılı taşınmazın 1988 yılında yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ”sağlık alanı ve yol” olarak belirlendiği, imar planının kesinleştiği tarihten itibaren yasanın aradığı 5 yıllık süre zarfında kesinleşen imar planı kapsamında hiçbir çalışma yapılmadığı, mülkiyet hakkının kısıtlandığı iddia edilerek, taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla …..-TL (ıslah talebi ile …..-TL) tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte hisseleri oranında ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” hükmü yer almıştır.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan, …../Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 tarihinde verdiği kararda, “… başvuran mülkiyet hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir. Hükümet, mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun söz konusu olmadığını ve başvuranın arazisini kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.
AİHM’ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.
Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir.
Geriye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.
AİHM, başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re’sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını gözlemlemektedir. AİHM, bunun yanı sıra mülkiyetin transferini gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir. AİHM, bu bağlamda, başvuran tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır.
AİHM, buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir.
Dile getirilen bütün bu tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı yaşamıştır. (…)
AİHM, yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ilk cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir.
AİHM, kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır (…)
Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu yasak halen sürmektedir.
AİHM, başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış, ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.
AİHM, bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.
AİHM, söz konusu bu durumun, başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dâhil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir.
Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.
Bütün bu sözü edilenler AİHM’yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yönünde düşünmeye sevk etmektedir.
AİHM, bu nedenle Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.” gerekçesiyle Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 23/09/1982 tarih ve 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth – İsveç kararında ise Mahkeme; başvurucuların taşınmazlarının uzun bir süre inşaat yasağı kapsamında tutulmasını ve bu sürede kamulaştırma yapılmamasını mülkiyet hakkına müdahale olarak kabul etmiş, bu durumun müdahaleyi ağırlaştırdığı kanaatine vararak, kararın devamında, başvurucuların mülkiyet haklarını kullanmalarının Sporrong Miras Şirketi olayında toplam 25 yıl, Bayan Lönnroth olayında on iki yıl engellendiğini, bu bağlamda uzatılmış yasakların mülk sahipleri üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlette olması gereken durumla bağdaştırılabilir görmediğini kaydetmiş, bu yasakların yarattığı durumun mülkiyet hakkının korunması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozduğunu, başvurucuların hukuki durumlarının gerekli dengenin bulunmamasına yol açtığını vurgulamış, sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinlerinde (izin verilmemesi) her iki başvurucu yönünden 1 nolu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve Yargıtay’ın, konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir.Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662, K:2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda; “… uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.
Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir.” gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlıkları “kamulaştırmasız el koyma” kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.
Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238, K:2012/63 sayılı kararlarda olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.
3194 sayılı İmar Kanunuyla yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla anılan Kanunun 7. ve 8. maddeleriyle, belirli nüfus kriterini aşan belediye ve valiliklere imar planları hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir.
Aynı Kanunun 10. maddesinde:“Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder.” hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları program süresi içinde kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Ek 1.maddesinde; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkanları dahilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her halde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır.” hükmü yer almaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacılar tarafından, ….. İli, ….. İlçesi, ….. Mahallesi, 10 pafta, 43 ada, …..parsel sayılı taşınmazın 1988 yılında yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ”sağlık alanı ve yol” olarak belirlendiği, imar planının kesinleştiği tarihten itibaren yasanın aradığı 5 yıllık süre zarfında kesinleşen imar planı kapsamında hiçbir çalışma yapılmadığı, mülkiyet hakkının kısıtlandığı iddia edilerek, taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla uğranılan zararın karşılanması istemiyle davalı idarelere başvuru yapıldığı, yapılan başvuruların davalı idarecelerce reddi üzerine dava konusu parsele hukuken kamulaştırmasız el atıldığı ileri sürülerek taşınmazın kamulaştırma bedeli olarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla …..-TL (ıslah talebi ile …..) tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte hisseleri oranında ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, dava konusu …..İli, …..İlçesi, ….. Mahallesi, 10 pafta, 43 ada,….. parsel sayılı taşınmazın ilk olarak ….. Belediye Meclisi’nin 12/02/1988 tarih ve 4/1 sayılı kararıyla kullanım fonksiyonunun sağlık tesisi ve yol olarak belirlendiği, …..Belediye Meclisi’nin 01/10/2013 tarih ve 2013/34 sayılı kararıyla kabul edilen ve …..Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 11/11/2013 tarih ve 12/338 sayılı kararıyla onaylanan ….. İlçesine ait 1/1000 ölçekli uygulama imar planında kısmen sağlık tesis alanı, kısmen konut alanı ve kısmen 12 metrelik taşıt yolunda kaldığı, buna rağmen davalı idarelerce anılan parselin sağlık tesis alanı ve 12 metrelik taşıt yoluna ilişkin olarak kamulaştırılması yönünde bir karar alınmadığı dolayısıyla davacıların mülkiyetinde bulunan taşınmaza ait mülkiyet haklarının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı, bu haliyle taşınmazın değerinin tespit edilerek ve davacılara ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Taşınmazın değerinin ancak konusunda uzman bilirkişilerce mahallinde yapılacak keşif sonrası düzenlenecek bilirkişi raporu ile ortaya konulabilecek olması dikkate alınarak Mahkememizin 04.10.2019 tarihli ara kararı ile mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup konunun kapsamlı oluşu ve birden fazla bilimsel görüşün alınmasının gerekliliği de dikkate alınarak re’sen bilirkişi olarak seçilen …… (Gayrimenkul Değerleme Uzmanı), …… (İnşaat Mühendisi), ….. (Ziraat Mühendisi), …… (Şehir Plancısı), ….. (Harita Mühendisi)’dan müteşekkil bilirkişi heyeti tarafından mahallinde yapılan keşif sonrası hazırlanan ve 17.02.2020 tarihinde Mahkememize sunulan bilirkişi raporunda özetle; ”Dava konusu 43 ada 4 parsel sayılı taşınmaz …..İli, …… İlçesi, …… Mahallesi sınırları içinde ve tapu kaydında 6.736,00 m2 miktarında olup bahçe niteliğinde olduğu, taşınmazın ilk olarak 12.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı ….. Belediyesi Meclis Kararı ile 1/1000 ölçekli imar planında “sağlık tesisi ve yol” olarak planlandığı, …..Belediye Başkanlığı’nın 22.01.2020 tarih ve 200/225 sayılı yazısında dava konusu ……Mahallesi, 43 ada, …..parsel sayılı taşınmazın belediye sınırları içinde bulunduğu, meskun alanda kaldığı, belediye altyapı hizmetlerinden yararlandığı, Kadastro Parseli olduğu ve imar parseline dönüştürülmediği için DOP kesintisinin yapılmadığı, dava konusu taşınmazın konut için Ayrık- 2 Kat – Emsal:0.30, Sağlık Tesisi için Ayrık-3 Kat – Emsal 0.60 imarı bulunduğu, yapılan inceleme sonucu söz konusu parselin; 70 metre güneyinde ve 100 metre doğusunda havuzlu site şeklinde yapılaşma olduğu, meskun mahalde kaldığı, ayrıca belediye yazısında belirtildiği gibi belediye altyapı hizmetlerinden yararlandığı, keşif sırasında yapılan gözlemlerden dava konusu taşınmazın belediye mücavir alan sınırı içerisinde, meskun mahalde bulunduğu, aynı zamanda belediye hizmetlerinden faydalanmakta olduğu (elektrik, yol, su, çöp toplama vb.), ….. Caddesine 20 metre mesafede bulunduğu ve dava konusu taşınmazın 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı kapsamında kaldığı da göz önüne alındığında heyetimiz tarafından taşınmazın ARSA vasfında olduğu, bu nedenle arsa olarak değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu ……Mahallesi 43 ada, ……parsel sayılı taşınmazın 2018 yılı emlak vergi rayiç değerinin …… TL olduğu ve bununla birlikte dava konusu taşınmaza 20 metre mesafede bulunan ……Caddesinin 2018 yılı emlak vergi rayiç değerinin ….. TL/m2 olduğu ……Belediyesi internet sitesinden öğrenildiği, dava konusu taşınmaz, …… Belediyesi mücavir alan sınırlarında bulunan ……Mahallesi içerisinde, …..Caddesininin 20 m doğusunda, ….. Caddesinin 100 m güneyinde, …..Caddesinin 380 m kuzeyinde kaldığı, …..Gölüne 550 m, E80-Anadolu Otoyoluna 750 m, …..AVM’ye 850 m, ……Devlet Hastanesine 1800 m, …..Kaymakamlığına 2.100 m, ……Belediyesine 2.750 m kuş uçuşu mesafede olduğu, taşınmaz meskun mahalde olup, etrafı tamamen yapılaşmıştır, ulaşım imkânları iyidir, tüm altyapı ve belediye hizmetlerinden yararlandığı ve taşınmazın çevresindeki yapılaşma oteller, kafeler, müstakil villalar ve villa siteleri bakımından oldukça gelişmiş durumda olduğu, Asliye Hukuk Mahkemelerinin bölgede yapılan kamulaştırma dosyalarında kullanılan satışlar aşağıda listelenerek tek tek incelendiği, dava konusu taşınmazla aynı mahallede ve taşınmaza komşu parsellerin fiziksel ve çevresel özelikleri davalı taşınmaza çok benzediği ancak satış birim m2 fiyatlarının çok düşük olduğu ve satış işlemleri sırasında düşük vergi ve harç ödemek için Belediyesince belirlenen rayiç değere yakın değerden satış işlem yapıldığı izlenimi oluştuğu, 4 nolu emsal incelendiğinde ise dava konusu parsele 450 metre mesafede ve aynı mahallede bulunduğu, üzerinde yapı bulunduğundan emsal olarak kullanılması uygun görülmediği, ……İlçesinde yapılan TCDD Demiryolu Kamulaştırma dosyalarında kıyasi emsal olarak kullanılan 6 numaralı emsalin re’sen emsal olarak kullanılmasına karar verildiği, re’sen seçilen 6 Nolu emsal, dava konusu parsele 2,84 km mesafede olduğu, dava tarihine yakın bir tarihte satış gördüğü, emsal 30.05.2017 satış tarihinde kadastro parseli olduğu, düz bir arazi yapısına sahip olduğu, davalı taşınmazın bulunduğu mahallede, konum olarak doğusunda yer aldığı ve …… İlçe Çekirdek Merkezinde olduğu, İlçenin ana caddesi olan ….Caddesine cepheli, Çevresel özellikleri dava konusu parselden çok iyi durumda, ilçe merkezine, çarşıya, istasyona, pazar yerine dava konusu taşınmazdan daha yakın olduğundan; ticari değeri daha yüksek olduğu, M1 Ticaret alanı olarak planlanan alanda kaldığı, etrafı tamamen işyerleri ve meskenlerden oluşan yerleşim alanı olduğu, davalı taşınmaza göre daha etrafı daha çok gelişmiş olup, ticari değeri ve insan yoğunluğu çok daha fazla olduğu, ilçe merkezine, istasyona vb. davalı taşınmazdan daha yakındır. Belediye ve alt yapı hizmetlerinin tamamından yararlandığı, emsal taşınmaz 30.05.2017 tarihinde ….. TL’den satış görmüş olup, m2’si …… TL’ye denk geldiği, dava konusu ……….. 43/4 parsel ile Emsal …., …..13 ada …. parsel mesafe cetveli ile emsal taşınmazın emlak vergi rayiçlerinin oranı 6,50/121 = 0,053 olduğu, ….. Mahallesi 43 ada… parsel sayılı taşınmaza komisyonumuzca kamulaştırma bedeli olarak …… – TL değer tespiti yapıldığı, ve davacılara ödenecek bedelin 06.03.2019 Tarihli taşınmaza ait tapu kaydına göre hissedarlar arasındaki dağılımına göre davacıların hissesine düşen toplam bedel …… TL olduğu…” şeklinde görüş bildirildiği bunun üzerine Mahkememiz’in 12/06/2020 tarihli ara kararı ile “1-)Bulunması mümkün ise davalı itirazında belirtilen “şehir merkezine uzaklık” kriteri açısından ve davacı itirazında belirtilen “büyüklük” kriteri açısından, uyuşmazlık konusu parsel ile daha benzer bir emsal alınarak yeniden hesaplama yapılmak, açıklanan nitelikte bir emsal bulunamıyor ise gerekçesiyle birlikte açıkça ek raporda belirtilmek” ,2-) “Uyuşmazlık konusu taşınmazın kaçar metrekarelik kısmının konut alanında, sağlık alanında ve yol alanında kaldığı açıkça belirtilmek suretiyle ve konut alanında kalan kısım hariç tutulmak suretiyle tekrar hesaplama yapılmak, konut kısmında kalan kısım için de ayrıca hesaplama yapılmak ve her bir davacı hissesine düşen miktar belirtilmek” 3-) Davacı ve davalı itiraz dilekçelerindeki diğer itirazlar da göz önünde bulundurulmak ve itirazlar açıkça ve ayrıntılı olarak karşılanmak suretiyle bilirkişilerden ek bilirkişi raporu alınmasına karar verildiği ve Mahkememiz’e sunulan 06/08/2020 tarihli ek raporda özetle; ”davacı vekilinin 07.01.2020 tarihli dilekçesinde onanmış emsal olduğu belirtilen ve dava konusu taşınmaz ile aynı mahallede bulunan başka bir taşınmaz ile ilgili değerlendirmede kullanılan emsal heyetimizce incelendiği, ….. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/…. Esas nolu dosyası için hazırlanan bilirkişi raporu sonucu Mahkemece verilen 2015/….nolu Kararı, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2016/…. Esas 2017/….nolu Kararı ile onanmış olan dosyadaki bilirkişi raporunda kullanılan emsal incelendiği, …. Mah.,68 ada,…parsel satış tarihinde (23.12.2012) imar planı içinde uygulama görmemiş bir kadastral parsel olduğu, …. ilçe Merkezinde, …..-….duble karayolunun … merkez geçişinin güneyinde yer almakta olduğu, ….. Kaymakamlığına 300,00 mt., Adliye Binasına 320,00 mt., Belediye Binasına 800,00 mt. mesafede yer almakta olduğu belirlenmiştir.Ulaşım, elektrik,içme suyu,doğalgaz,kanalizasyon, kent temizliği ve kati atık uzaklaştırma gibi tüm hizmetlerden yararlandığı, emsal taşınmazın 55/1152 oranında hissesi 23.11.2012 tarihinde ….. TL’den satış görmüş olup, m2’si ….. TL’ye denk geldiği, emsal parselin arsa emlak vergi değeri E-Devlet kapısı üzerinden yapılan sorgulama neticesinde ….. Mahallesi …. Caddesinin 2018 yılı vergi rayici ise …./m2 olduğu, dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazın emlak vergi rayiçlerinin oranı 6,50/121 = 0,053 olduğu, davalı taşınmazın 30.07.2018 tarihindeki (m2) değeri= …../m2 belirlendiği, fen bilirkişi raporunda“D”ile gösterilen ve ….. m2 lik kısmın konut alanında kaldığı belirtilmiştir. Heyetimizce yapılan değerlendirmede …. m2 lik alanın konut alanı olarak kullanıma elverişsiz olduğu, 22.01.2020 tarih ve 225 sayılı …… Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü yazısında bildirilen konut alanı yapılaşma şartlarına (KAKS :0.30, ön bahçe mesafesi 5,00 metre, yan bahçe mesafesi 3,00 metre) uygun olarak herhangi biryapı yapılamayacağı değerlendirildiği, fen Bilirkişi raporundan dava konusu taşınmazın ….. m2 yüzölçümlü ve vasfının “BAHÇE” olduğu,ancak orijinal ölçü değerlerinden yapılan alan hesabı sonucu parselin yüzölçümünü ….. m2 hesaplanmış olduğu “A” ile gösterilen …. m2’sinin “sağlık Tesisi” alanında kaldığı; “B” ile gösterilen …. m2 sinin12.00mt lik imar yolunda kaldığı; “C” ile gösterilen ve …. m2’sinin10.00 mt’lik imar yolunda kaldığı, “D” ile gösterilen ve …. m2’sininKonut Alanında kaldığı,‘’E” ile gösterilen ve ….. m2’sinin Konut Alanında kaldığı, tespit edildiğinden dolayı söz konusu hukuki el atılan kısımların bedeli ve “D” ile gösterilen ….. m2 lik Konut Alanında kalan kısım yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı heyetimizce kamulaştırılması gerektiği belirtildiğinden, aşağıda tabloda ayrı ayrı hesaplandığı, sonuç olarak, toplam ….. m2 alana tekabül eden kamulaştırılacak alan ile ilgili Toplam Kamulaştırma Bedeli …… TL olarak hesaplandığı, tabloda da belirtildiği üzere bu bedelin ….. TL tutarındaki kısmının ….. Bakanlığı, …… TL tutarındaki kısmının ….. Belediye Başkanlığı uhdesinde bulunduğu değerlendirildiği,” şeklinde görüş bildirildiği ancak Mahkememiz’in 13/10/2020 tarihli ara kararı ile ” 12/06/2020 tarihli ara kararı ile uyuşmazlık konusu taşınmazın kaçar metrekarelik kısmının konut alanında, sağlık alanında ve yol alanında kaldığı açıkça belirtilmek suretiyle ve konut alanında kalan kısım hariç tutulmak suretiyle tekrar hesaplama yapılması ve konut kısmında kalan kısım için de ayrıca hesaplama yapılmak ve her bir davacı hissesine düşen miktar belirtilmesinin istenilmesine karar verildiği bilirkişiler tarafından uyuşmazlık konusu taşınmazda …. m2 alanın konut alanında kaldığı ve bu alanın kullanıma elverişsiz olduğu gerekçesiyle bu alanın da değerin hesaplanarak davacıların hisselerine düşen miktar hesaplandığı ancak bu alanın ….. m2 (konut alanının) hariç tutulmak suretiyle taşınmazın sağlık tesis alanı ve imar yolunda kalan kısım bakımından hesaplama yapılmadığı görülmektedir. Diğer taraftan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Ek 1. Maddesinde; ”Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır” hükmü yer almaktadır. Buna göre bakılan davada mülkiyete konu bir parselin uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle idarelerce hukuken el atılması ve idarelerce kamulaştırılmaksızın da mülkiyet hakkının kısıtlanması sonucu hukuki el atma nedeniyle tazminat davası niteliğinde olduğu hususunda tartışmaya mahal bulunmamaktadır. Hal böyle olunca uyuşmazlık konusu olayda …… İli, ….. İlçesi, …… Mahallesi, 10 pafta, 43 ada, ….parsel sayılı taşınmazın …… m2 kısmı yanında …. m2 kısmının da konut alanında kaldığı görüldüğünden bu kısmın ….. m2 (konut alanının) hariç tutulmak suretiyle tekrar hesaplama yapılması ve her bir davacı hissesine düşen miktar belirtilmesinin istenilmesine ve bu hususta bilirkişilerden yeniden ek rapor alınması karar verildiği” bunun üzerine Mahkememize 19/10/2020 tarihli ek raporda”06.08.2020 tarihli ek raporumuzda yapılan incelemeler ve değerlendirmeler sonucu yapılan hesaplamalar ve 13.10.2020 tarihinde Mahkemece verilen ara kararda belirtilen husus aşağıdaki tabloda hesaplandığı, sonuç olarak, toplam …. m2 alana tekabül eden kamulaştırılacak alan ile ilgili Toplam Kamulaştırma Bedeli ….. TL olarak hesaplandığı, yukarıda ki tabloda da belirtildiği üzere bu bedelin ….. TL tutarındaki kısmının …. Bakanlığı, ….. TL tutarındaki kısmının ….. Belediye Başkanlığı uhdesinde bulunduğu değerlendirildiği, davacılara ödenecek toplam ….. TL kamulaştırma bedelinin 06.03.2019 Tarihli taşınmaza ait tapu kaydına göre hissedarlar arasındaki dağılımı aşağıda verildiği, tabloda davacılar koyu renkle belirtilmiş olup,
HİSSEDARLARA DAĞILIM TABLOSU
HİSSEDARLARA ÖDENECEK TOPLAM BEDEL (TL)
…………………
Davacıların hisselerine göre ödenecek toplam bedel:
……………. ₺
Buna göre davacıların hisselerine göre ödenecek toplam bedel: …….. ₺ olduğu” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Mahkememizce alınan en son tarihli bilirkişi raporuna yapılan itirazların, bilirkişi raporunu kusurlandırıcı mahiyette olmadığı ve raporun hükme esas alınabilecek teknik değerlendirmeleri içerdiğinin görülmesi karşısında bilirkişi raporuna yapılan itirazların yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacılar vekili tarafından Mahkememize sunulan 23.10.2020 tarihli miktar artırım dilekçesi ile dava dilekçesinde …….-TL olarak belirtilen maddi tazminat istemi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16/4. maddesi hükmü uyarınca ………-TL olarak ıslah edilmiş ve miktar artırım dilekçesi davalı idarelere tebliğ edilmiştir.
Dava konusu …. İli, …..İlçesi, ….Mahallesi, 10 pafta, 43 ada, ….parsel sayılı taşınmazın toplam yüzölçümünün …. m2 olduğu, ….. m2’sinin sağlık tesisi alanında kaldığı, ….m2 sinin 12.00 metrelik imar ve …. m2’sinin ise 10.00 metrelik imar yolunda kaldığı, geriye kalan …. m2 ile …. m2’sinin ise konut alanında kaldığı anlaşılmış olup açılan davanın mülkiyete konu bir parselin uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle idarelerce hukuken el atılması ve idarelerce kamulaştırılmaksızın da mülkiyet hakkının kısıtlanması sonucu hukuki el atma nedeniyle tazminat davası niteliğinde olduğu, uygulama imar planında umumi hizmet veya resmi kurumlar için ayrılan alanlar dışında belirlenen yerler için kamulaştırmasız el atma davasına konu edilemeyeceği bu nedenle dava konusu parselin uygulama imar planında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılan kısmı olan ….. m2’sinin sağlık tesisi alanı ile toplam ….. m2’sinin imar yolunda kaldığı ve bu kısımlar için bilirkişilerce tabloda belirlenen bedelin davacılara hisseleri oranında ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, hukuki el atma nedeniyle açılan tam yargı davaları, adli yargıdaki fiili el atma nedeniyle açılan davalardan farklı olarak, 3194 sayılı İmar Kanunu ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında açılan davalar olduğundan, hükmedilecek faizin; dava açma tarihi itibariyle talep edilen miktar için, dava tarihinden geçerli olmak üzere, ıslah edilen kısım için ıslah tarihi itibariyle yasal faiz üzerinden hesaplanması gerektiğinden hükmedilen toplam tazminat miktarından ….-TL’sine dava tarihi olan 30.07.2018 tarihinden, ıslah ile artırılan ……-TL’sine ıslah dilekçesinin verildiği 23.10.2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idareler tarafından davacılara ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, bilirkişi raporunda davalı idarelerin sorumlu olduğu tutar belirlenirken hissedarlardan dava dışı …..’e ödenecek toplam miktar üzerinden hesaplama yapılmak suretiyle davalı idarelerin ödeyeceği ve sorumlu olacağı miktar hesaplanmış ise de dava dışı ….. ‘e ödenecek miktar düşülmek suretiyle oransal hesaplama yapılması gerektiği ve Mahkememizce dava dışı …..’e ödenecek miktar düşülmek suretiyle yapılan hesaplama sonucu davacılara ödenecek toplam …..-TL’nin ….. TL tutarındaki kısmının ….. Bakanlığı, …..TL tutarındaki kısmının ise ….. Belediye Başkanlığı uhdesinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Beri taraftan, davalı …… Bakanlığınca dava konusu alanda bakanlığa ait hizmet binası veya tesisi bulunmadığı ve belirlenen alan için sağlık tesisi alanı için ihtiyaç bulunmadığı ve “sağlık tesis alanından” çıkarılması gerektiğinin ilgili idareye bildirildiği ve bu nedenle sağlık tesisi alanı olarak belirlenen alan için sorumluluğunun bulunmadığı ileri sürülmüş ise dava konusu taşınmazın sağlık tesisi alanı olarak ayrılan kısım için yapılan imar planı değişikliği için bir dava açılmadığı, ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle yapılan talepler üzerine tesis edilen işlemler için yargı yoluna başvurulmadığı halihazırda kesinleşen planda dava konusu taşınmazın bir kısmının sağlık tesis alanı ayrıldığının açık olması karşısında ayrılan kısım için ….. Bakanlığı’nın sorumlu bulunduğu açıktır.
Öte yandan, davacılara ödenmesine hükmolunacak tazminat tutarının, taşınmazın idareler adına tapuda tescil edilmesi sırasında kamulaştırma bedeli yerine geçecek miktar olarak kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması da zorunludur.
Açıklanan nedenlerle; davanın KABULÜNE, dava konusu taşınmazın davacılar uhdesinde bulunan hisselerine karşılık gelen kısmı için ….. TL’si (ıslahtan önceki talep) için dava tarihi olan 30/07/2018 tarihinden itibaren, kalan …..-TL’sine için ise davacıların ıslah dilekçesinin Mahkememiz kaydına girdiği, 23/10/2020 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı idarelerin sorumlulukları nispetinde ….. TL tutarlık kısmının davalı ….Bakanlığı’ndan, …..-TL tutarlık kısmının davalı ….. Belediye Başkanlığı’ndan alınarak davacılara miras hisseleri oranında verilmesine, aşağıda dökümü yapılan 5.019,80-TL yargılama gideri ile kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca belirlenen …..TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, bilirkişi, keşif ve posta ücretinden artan avansın talep edilmemesi halinde kararın kesinleşmesinden sonra Mahkememizce re’sen davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 (otuz) gün içerisinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne istinaf yolu açık olmak üzere, 09/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.