Tek Taraflı ve Tam Kusurlu Trafik Kazasında Desteklerini Kaybeden Davacılar adına Sigorta Şirketi Aleyhine Açılan Tazminat Davası
18 Ocak 2018Tapulu Taşınmazın Orman Olarak Sınırlandırılması Nedeniyle Açılan Tazminat Davasıdır
18 Ocak 2018T.C. SAPANCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2012/608 Esas - 2013/389
TÜRK MİLLETİ ADINA
T .C.
SAPANCA
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2012/608 Esas
KARAR NO : 2013/389
HAKİM :
KATİP :
DAVACI : ..........
[VEKİLİ] : Av. ÖZGÜR ERAY TAŞ
DAVALI : HAZİNEYE İZAFETEN MAL MÜDÜRLÜĞÜ
[VEKİLİ] : Av. .......... - Sakarya Defterdarlığı Muhakemat Müdürlüğü 36100 Merkez/ SAKARYA
DAVA : Alacak (Taşınmaz Alım-Satımı Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 14/11/2012
KARAR TARİHİ : 10/10/2013
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/11/2013
Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 23/11/1992 tarihinde Sapanca ilçesi, Uzunkum Köyü, Anbarköprü mevkii, 239 parselde kayıtlı 12.950m2 yüzölçümündeki taşınmazı üçüncü kişiden tapuda devir ve satın aldığını, müvekkilinin taşınmazı satın aldığı tarihte taşınmaz üzerinde hiçbir kısıtlayıcı şerh bulunmadığını, müvekkilinin tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığını, taşınmazını 2011 Nisan ayı başında satışa çıkardığında taşınmazın tapu kaydına 09/04/1993 tarihinde orman şerhi konulduğunu öğrendiğini, ancak müvekkilinin konuyla ilgili hiçbir bildirim yapılmadığını, müvekkilinin tapu kaydına güven duyduğundan yıllardır taşınmazın vergi borçlarını da düzenli olarak ödediğini belirterek aynı nedenden dolayı açılan tazminat davasında AİHM'nin 2009 yılı itibariyle aynı yerdeki başka bir taşınmaz için yaklaşık olarak dönümüne 32.000,00TL değer biçerek tazminata hükmettiğini belirtmek suretiyle şimdilik 10.000,00TL olarak açtıkları belirsiz alacak davasının kabulüne karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; orman şerhi konulması hususundaki takdir ve sorumluluğun orman idaresine ait olduğunu, bu nedenle müvekkili idareye herhangi bir mesuliyet yüklenemeyeceğini belirterek öncelikle davanın husumet yönünden reddini talep etmiş arkasından, AİHS'nin 1 nolu ek protokolü 1.maddesindeki şartların oluşmadığını, her ne kadar açılan davanın reddi gerekmekte ise de yapılan yargılama neticesinde mahkemenin aksi kanaate varması halinde BK'nun 43 ve 44 maddeleri gereğince hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerektiğini ve taşınmazın orman vasfıyla hazine adına tescilinin gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Taşınmazın tapu kaydı, kadastro tutanağı, ve resmi senet suretleri tapu müdürlüğünden getirtilmiştir. İncelendiğinde davacının taşınmazı 23/11/1992 tarihinde Cengiz .... adlı kişiden satın aldığı, satın aldığı tarihte üzerinde herhangi bir şerh bulunmadığı anlaşılmıştır.
Tüm delillerin ve belgelerin toplanmasının ardından Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin emsal nitelikli 2012/26711 Esas 2013/5406 Karar sayılı ilamı göz önünde bulundurularak keşif yapılmış, orman bilirkişisi 22/05/2013 tarihli raporunda taşınmazın Anbarlıköprü Devlet Ormanı olarak sınırlandırılan saha içerisinde kaldığını, bu durumun kesinleştiğini, 1992 yılındaki orman kadastrosu çalışmasında davalı taşınmazın tamamının devlet ormanı sayıldığını, tapulu olduğu için devlet ormanı sayılma durumunun orman kadastrosunun askı tarihi olan 25/01/1993 tarihinden on sene sonra yani 25/01/2003 tarihi itibariyle kesinleştiğini belirtmiştir.
Ziraat Bilirkişilerinin ibraz ettikleri raporda taşınmazın net gelir metoduna göre değeri tespit edilmiş, arazi üzerine konulan şerh ve orman sayılmasından dolayı arazi sahibinin arazinin içine girememesi bakım işlemi ve zirai bir faaliyet yapamamasından dolayı arazinin ormanlaşmasına sebebiyet verildiği, bu nedenle davacının ekonomik kaybının mevcut olduğu, bundan dolayı davacının burayı tarla veya meyve bahçesine çeviremediği, arazinin bir kısmının yar ve uçurum olması nedeniyle tarımsal faaliyet yapılamayacağını, dolayısıyla arazinin 100 kullanılamaz hal aldığını belirterek arazideki değer azalışının 100 olduğunu belirtmiş ve taşınmazdaki değer azalışının 310.800,00TL olduğunu ifade etmiştir.
İncelenen evrak ve tüm dosya kapsamı itibariyle dava konusu taşınmazın 14/05/1957 tarihinde tapulama çalışmalarının yapılarak bu çalışmaların 03/08/1957 tarihinde kesinleştiği, tapu malikinin bu taşınmazı 23/11/1992 yılında aldığı, taşınmaz üzerine orman idaresince 09/04/1993 yılında yani davacının satın aldığı tarihten sonra satılamaz şerhi konulduğu, taşınmazın bulunduğu yerdeki orman kadastro çalışmalarının 25/01/1993 yılında ilan edilerek kesinleştiği, orman bilirkişisi raporuna göre de taşınmazın hukuken devlet ormanı sayıldığı, dolayısıyla taşınmazın üzerindeki orman şerhinin davacının kullanım hakkını 100 oranında engellediği, zira orman şerhi bulunan bir taşınmazda taşınmazın hiçbir zirai, ticari ve başkaca bir faaliyete konu edilemeyeceği anlaşılmakla zirai bilirkişilerce denetime elverişli ve somut olaya uygun şekilde hazırlanan bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş ve taşınmazın davacı adına olan tapusunun iptali ile orman vasfıyla hazine adına tesciline karar verilmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın kabulü ile 310.800,00TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Dava konusu Sakarya ili, Sapanca ilçesi, Uzunkum Köyü, 239 parselde kayıtlı taşınmazın davacı adına olan tapusunun iptali ile orman vasfıyla hazine adına TESCİLİNE,
Davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Davacı tarafça yatırılan 148,50TL peşin harç ile 5.150,00TL ıslah harcından oluşan toplam 5.298,50TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Davacı tarafça yapılan 21,15TL başvuru harcı, 0,60TL dosya bedeli, 170,80TL keşif harcı, 53,00TL tebligat ve müzekkere posta gideri, 800,00TL bilirkişi ücreti, 75,00TL araç ücreti olmak üzere toplam 1.120,55TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan ve takdir edilen ....TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Kalan gider avansının talep halinde gerekli posta gideri düşüldükten sonra kalanının yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde mahkememize verilecek temyiz dilekçesi ile Yargıtay da temyizi kabil olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı . 10/10/2013
Katip 117689 Hakim 110599
T.C.
YARGITAY
5. Hukuk Dairesi
ESAS NO: 2014/2688
KARAR NO: 2014/15821
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ: Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 10/10/2013
NUMARASI: 2012/608-2013/389
DAVACI: Ş. F. S. Vek.Av.Özgür Eray Taş
DAVALI: Hazine Vek.Av.R. Ö.
Taraflar arasındaki kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davalı Hazine vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
- K A R A R –
Dava, kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; dava konusu taşınmazın 1957 yılında yapılan tapulama çalışmaları sonucunda H... K... isimli şahıs adına tescil edildiği, davacının da satın almak suretiyle 23.11.1992 tarihinde taşınmaza malik olduğu, taşınmazın bulunduğu bölgede yapılan orman kadastrosu çalışmaları sırasında taşınmazın Anbarlıköprü Devlet Ormanı sınırları içerisinde kaldığının tespit edildiği ve bu nedenle taşınmazın tapu kaydı üzerine 09.04.1993'te satılamaz şerhinin konulduğu anlaşılmıştır. Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa Md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Mülkiyet hakkı, ancak kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.
Ne var ki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken; T.C.Anayasasının 90/5.maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHSHükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30.5.2006 tarih 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere; "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin...","kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği...",bu önlem alınırken "... başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği...", kişinin "... kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı..." açıktır.
Diğer bir anlatımla, kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır. Somut olayda; dava konusu taşınmaz orman olarak sınırlandırılmış, malikin mülkiyet ve tasarruf imkanı ortadan kaldırılmıştır.
Nitekim, AİHM de Çetiner ve Yücetürk –Türkiye 22 Eylül 2009 tarih, 24620/04 sayılı kararı ve 23 Mart 2010 tarih, 2150/05 sayılı kararlarında, bir taşınmazın kamu orman arazisi olarak vasıflandırılmasıyla birlikte malikin mülkiyet hakkını kullanmasına yönelik bir müdahalenin olduğunu ve bu vasıflandırmanın söz konusu taşınmazın tasarruf nisabını önemli ölçüde azaltan bir etki oluşturduğunu, malikin arazisinden gerçek anlamıyla istifade edemediğini ve her anlamda mülkiyet hakkının içini boşaltan bir etki yarattığını kabul etmiştir.
Davacının taşınmazı orman olarak sınırlandırıldığı ve taşınmazdan yararlanma ve tasarruf etme hakkı kısıtlandığı halde, tapusu davacı üzerinde diye tazminat talebinin reddi, Ek 1 nolu Protokolün 1.maddesi ile AİHS'nin 6. maddesine aykırıdır. Bu nedenle, Orman olarak sınırlandırılan ve tapusu halen davacı üzerinde bulunan taşınmazın eylemli orman alanı olarak kullanılan bölümde kaldığından taşınmaza Orman Genel Müdürlüğü tarafından fiilen el atıldığı ve böylece kamulaştırmasız el atma olgusunun da gerçekleştiği sabit olduğundan bedelinin ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1) Dava konusu taşınmaz orman sayılan yerlerden olup, orman sınırları içerisinde bulunması nedeniyle davacının taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme hakkı kalmadığından, ayrı bir tüzel kişiliği bulunan Orman Genel Müdürlüğü davaya dahil edilip onun yönünden davanın kabulüne, Hazine hakkındaki davanın ise husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
2) Dava konusu taşınmaz mal, tarım arazisi niteliğinde kabul edilip ekilebilir net ürün gelirine göre değer biçilmesi gerekirken, kapama meyve bahçesi olarak değer biçen bilirkişi kurulu raporu esas alınmak suretiyle karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
N.Başsorgun A.Z.Tepedelenlioğlu Ö.Avcı D.M.Cevher M.Kış
SÜ
BİLGİLENDİRME : Yukarıdaki Yargıtay kararından 3 ay önce ve 27 gün sonra, aynı Yargıtay dairesinin, aynı konudaki taleple ilgili olarak verdiği kararda, "Orman İdaresinin değil Hazinenin taraf olması gerektiğine" karar verilmiştir. İzah edilen emsal kararlar nedeniyle, yukarıdaki karar için karar düzeltme yoluna gidilmiştir. Aynı zamanda davadaki hukuki nitelemenin kamulaştırmasız el atma değil, TMK 1007 uyarınca tapu sicilinin hatalı tutulması olduğu hususu, karar düzeltme başvurusunda irdelenmiştir. SONUÇ OLARAK YARGITAY KARARI, ESAS AÇIDAN LEHE OLAN BİR KARARDIR.